23 Nisan 2016 Cumartesi

RODOS ADASI

                                              


Bir sonbahar tatili için Rodos'a gidelim, dedik. Hem Güneyde olduğu için sıcak olur hem de tarihi ile oldukça ilginç bir yer. Çocuklar için kültürel bir geziye dönüştürebiliriz. Bu gezide bize arkadaşlarımız da eşlik edecek.

 

İlk olarak feribotu ayarlamak lazım. Birkaç yerden gitmek mümkün ama biz Marmaris'ten binmeyi düşünüyoruz. 

 

Tek seçenek Yeşil Marmaris. Eskiden Yunan feribotlarının daha ekonomik olduğunu duymuştuk ama Yeşil Marmaris onları da satın almış, tek firma olarak yolcu taşıyor. Kişi başı gidiş-geliş 64 €. Yolculuk bir saat.

 

Yunanistan'da 24 saatlik gemi yolculukları bile daha ucuz. Ama yapacak bir şey yok. Önce Marmaris'te geceleyelim, sabah feribotuyla gidelim diye düşünmüştük. Sonra akşam Rodos'ta kalalım, güne adada uyanalım, fikri oluştu. İnternetten akşam üstü feribotuna bilet aldık.

 

Marmaris limanına bayağı bir erken varmışız. Arabayı içeriye parkettik. Görevli 3 günlük park ücretini (günlük 15 TL) peşin aldı. Yemek yiyecek yer sorduk. Yandaki marinayı tarif ettiler. "80 TL'lik lahmacunlardan olmasın" dedik, yok dediler:)

 

 

                     

 

Marinada biraz dolaştık. Ortalık oldukça tenha. Bir şeyler yiyip geri döndük. Check-in için sıraya girdik. O sırada yurt dışı çıkış pullarını da (kişi başı 15 TL) aldım. Arabanın yeri kenarda bir yer, uygun görünüyor. 

 

Eşyaları alıp feribota bindik. Zemin katta bir masaya oturduk. Eşyalarımız da kenarda. Şöyle rahatız. 

 

Hepimize güzel bir dergi verdiler. Rodos ve diğer adalarla ilgili faydalı bilgiler var. Bir ara dışarı çıktık. Feribot bayağı hızlı. Rüzgardan duramadık, tekrar içeri girdik.

 

Rodos limanında inince eşim yürüyerek gideceğimizi söyledi. Otelimiz Old Town'ın içindeymiş. Deniz kenarından kısa bir süre yürüyerek kale kapısından içeri girdik. Otelimiz hemen solda: 3 Charites Old Town. 

 

 

 

Küçük bir avlu içinde birkaç bitişik bina ve odalar. Bizimki 2. katta. Sokağın diğer binaları da otel aslında. Aynı grup işletiyor. Sadece adları farklı. Arkadaşlarımızın kaldığı oda da aşağıdaki sokakta.

 

 

                           

 

Tabi binalar çok eski. Odamız 2 odadan oluşuyor. Küçük bir mutfağı da var. Banyo küçük ama temiz. Konum itibariyle her yere yakın. Kostas gelip anahtarlarımızı veriyor. Çıkarken de arayıp haber vermemizi istiyor. 

 

Otelimiz kale içinde. Her yer tarih. Biraz içeri doğru yürüyünce karşımıza bir sur çıkıyor, başka yönde bir iç kapı. Her yer masaldan fırlamış gibi.

 

                   

 Sokaklarda bizi böyle sürprizler de karşılıyor. 

 

Bir dönercinin önünde boş masa bulup oturuyoruz. Yemek yiyip devam ediyoruz. Artık hava karardı.

 

Sokrates Sokağından çıkınca karşımıza gelen alan, Hipokrat Meydanı.  Yani zarif eşim öyle diyor. Sokakları nasıl bulduğu, benim için hala muamma. 

 

Limandan otele gitmek için kullandığımız yolu tersinden giderek yeni şehre doğru yürüdük. Amacımız araba kiralamak. Artık burası normal görünümlü küçük bir şehir. Bu arada meşhur Stani Pastanesini de bulmuş olduk. Ama dolaptakiler pek iç açıcı gelmedi.

 

Stani'nin yakınlarındaki bir araba kiralama şirketinden 8 kişilik bir minibüs seçtik. 4,5 gün için 220 €'ya anlaştık.

Yarın sabah teslim alacağız. 

 

Artık geç oldu. Otele dönüyoruz. Çocuklar hemen yatıyorlar. 

Kale kapsından içeri girince sağda bir taverna gözümüze çarpmıştı. Küçük, tahta masalı bir yer. Orada birşeyler atıştırmaya karar veriyoruz. Arkadaşları da davet ediyoruz. 

Tavernadaki konuklar hazırlıklı gelmişler, müzik aletlerini çalıyor, şarkı söylüyor, dans ediyorlar. Atmosfer çok sıcak. 

Sabah kahvaltısını odada yapıp temizlikçi kadına anahtarları teslim ettik. Arabayı teslim alıp yola çıktık. Bu ikinci günde durağımız İxia bölgesi. 

 

Old Town'dan çıkıp deniz kenarını takip ederek az sonra İxia'ya varıyoruz. Otelimiz hemen ana caddenin bir arkasındaki binalardan birinde:Sunday Otel.


 





Resepsiyona arabamızı nereye park edebileceğimizi sordum. Ana cadde üzerindeki otelin otoparkını gösterdiler.

 

Odamız 2 odalı, kocaman. Mutfağı ve balkonu var. Burada 2 gün kalacağız.

 

Mayolarımızı giyip hemen deniz kenarına koştuk. Plaj, hemen karşımızda. Biraz taşlık ama deniz öyle değil. Hemen sol tarafta hava alanı var. Ne kadar çok uçak iniş yapıyor, enteresan.

 

Cadde boyunca restoranlar var. Birinde karar kılıp giriyoruz. Tatilde asitli içecek içme izni koparan çocuklar vanilyalı kolayı deniyorlar.

 

Yemekten sonra biraz da havuzda yüzdük. 

 

Akşam yemeği için biraz daha ileri gidiyoruz. Yol kenarında bir balıkçı dikkatimizi çekiyor.

 

 

 

Kocaman, çiğ balıkları seçip hemen açıktaki mutfakta pişirildiğini gördüğünüz, tepsinize alıp masanıza oturduğunuz bir yer. Enteresan geldi.

Herkes tepsisine istediklerinden aldı.  Sonuç doyurucuydu.


 

Ertesi sabah marketten tazecik börekler ve kruvasan aldık. Odada kahve eşliğinde kahvaltımızı yaptık. Markete giderken otelin kahvaltısına şöyle bir göz attım, kuru fasulye vardı:) Gerçekten.

 

Kahvaltıdan sonra havuza indik. Localardan birine kurulduk. Platon'un yazdığı Sokrates'in Savunmasını okuyorum. Daha iyi nerede okunabilir, değil mi?

 

Üzerimizde bir tembellik. Bıraksalar akşama kadar yatacağız. Zarif eşim bırakmıyor tabi. Oturmaya mı geldik, diyor.

 

İxia'dan içeriye, dağ yollarına vuruyoruz kendimizi. Önce Kelebekler Vadisi.

 

 

Orman içinde güzel bir yer. 

 

 

Şöyle bir dolaşıp yola devam. 

 

Hedefte Psinthos Köyü var. Hem eşimin kafasındaki harita hem de navigasyonla kolayca bulduk (Evet, bizim Tomtom'u çantama atmıştım.). Köy meydanı, film stüdyosu gibi. Biz Pigi Fasouli Restoranı arıyor ve kolayca da buluyoruz. 

 

 

 

Önce bahçesine oturmaya teşebbüs ettiysek de yağmur başlayınca içeri kaçmak zorunda kaldık. 

 

Eşim buranın fırın kebabının meşhur olduğunu söyledi ama geç kalmışız, kalmamış. Biz de pirzola ve tavuk sipariş ediyoruz. Masaya gelen soslu zeytinler ve domatesli bir sos, köy ekmeği ile şahane gidiyor. Hatta ekmek sepetini yenilemelerini istiyoruz.

 

 

Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur, gök gürültüsü eşliğinde uzun sürdü. Biz de güzel restoranımızda oturarak bekledik. 

 

Yağmur azalınca yola devam ettik. Artık adanın diğer tarafındayız. Anthony Quinn plajını merak ediyoruz. 

 

 

Yağmurda böyle görünüyor:

 




Adanın bu tarafına tekrar geleceğiz nasıl olsa deyip otele dönüyoruz.

Hepimizin aklı eski şehirde kaldı. Arabaya atlayıp gün batarken yine Old Town'a gidiyoruz.

 

Bu sefer eskiden Rodos Heykelinin olduğu yerden başlıyoruz. Günümüzde heykelin ayaklarının olduğu yerde geyik heykelleri var. Lost dizisindeki o büyük heykel, Rodos heykelinden esinlenerek yapılmış. O yüzden heykele bayağı bir aşinayız:)


 



Buralarda bir deniz müzesi de olacaktı ama bulamadık.

Sokaklarda kaybolmaya devam ettik.


     

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

Az sonra karşımıza Grand Masters Sarayı çıkıyor. 

 

İçeride tek kişilik opera gösterisi var. Biz de girip dinliyoruz.


          

     

Dönüşte Şövalyeler Sokağından aşağı iniyoruz. 

 

Evlerin üzerinde ev sahibi şövalyenin arması var. 

 

Sokakta yan flüt çalan kadın ise; masal fonunu artırıyor.

 

        


Otele dönüp dinlenme zamanı artık.


Yine börek alıp kahvaltımızı yapıp yola çıkıyoruz.  2 günlük rezervasyonumuz Archangelos bölgesinde Karavos Otel. 

 

Oteli kolayca bulduk. İki katlı uzun binaya sahip otelde fark ücret ödeyerek yeni elden geçmiş odaları tercih ettik. 

 

Otel oldukça sakin görünüyor. Turla gelenler akşama dönecekmiş. Ama onları hiç görmedik. Yeni odalar şahane. Arka balkon zeytin bahçelerine bakıyor. Banyosu tertemiz. Minik de mutfağı var.

Doğru gezmeye...

 

İlk durak Yedi Pınar (Seven Springs). Biraz yürüyerek aşağı doğru indik. Karşımıza  tünel geldi. Pabucunu çıkaran tünelden girip kayboluyordu. Bu tüneli İtalyanlar yapmış. Eşim de girmek istedi. Babasını yalnız bırakmak istemeyen oğlum da arkasından gitti.

 

 

 

Epey bekledik. Ne gelen var ne giden. İşin garibi kimse geri dönmüyor. Önce arkadaşlarla şakalar yapıyorduk ama sonra iş ciddiye bindi, derken geldiler. Tünelin sonunda şöyle bir yere çıkmışlar:


 

 

Oradan da aşağıya doğru bir patikadan yürüyerek dönmek gerekiyormuş. O yüzden tünelden geri dönen yokmuş:)

 

Lindos merak ettiğimiz bir yer. Gördüğümüz diğer yerlerden farklı bir mimarisi var. Orada da St. Paul plajında yüzmek istiyoruz. 

 

 

Fakat hava kapalı. Yüzmek için uygun görünmüyor deyip kasabaya dalıyoruz.

 


Sokaklar böyle dar. 

 

Lokantaların çok olduğu bir bölgede bir yeri gözümüze kestirip girdik. Pizza ve gyros sipariş ettik. Sahibi oldukça ilgiliydi. İngilizmiş. Bize Yorkshire pudingi yapmanın püf noktalarını anlattı:)

Kale uzaktan görünüyor. Ulaşım eşeklerle sağlanıyormuş. Tabi biz öyle zahmetli işlere girmediğimiz için uzaktan bakmakla yetiniyoruz. 


 

 

 

  Küçük alışverişler ve kızım için krep aldıktan sonra arabaya doğru yürüdük.


 


Kasabayı çıkarken inanılmaz uzun bir kuyruk vardı. Ne olduğunu sonra anladık. Taksi kuyruğuymuş. Biz otopark için ücret ödemedik. Hatta adada hiç ödemedik.

 

Otel hala sakin. Hava durumundan dolayı havuza da giremedik. Beyler bilardo oynadılar. O sırada bir yağmur başladı ama ne yağmur. Başını çıkarmak mümkün değil. Saatlerce sürdü.

 

Anladığımız kadarıyla mutfakta iki kadın var. Makarna, kalamar, köfte ve patatesleri hazırladılar. Yağmur sesiyle yedik. 

 

Sabah güzel güneşli bir güne uyandık. Çocuklar uyurken eşimle Archangelos (Baş melek demekmiş) köyüne gittik. Hemen birkaç km zaten. Köydekilerin alışveriş yaptıklarını gördüğümüz bir börekçiden taze börekler aldık. Köyü gezdik.  Köy kahvesine oturduk. Kahveci teyze bize Türk kahvesi hazırladı:) Yanında da bisküvi ikram etti.

 

Eşim az ilerde liman olduğunu, orada da oteller olduğunu söyledi. Yoldan dönerek inip deniz kıyısına ulaştık sonra otele geri döndük.

 

Balkondaki kahvaltının ardından yüzmeye St. Paul plajına...


Bugün plaj daha davetkar...

Arabayı hemen yolun yukarısında bırakıp yürüdük. İki şezlong için 5 € ödedik. Burası da oldukça sakindi. 

 

Eşim bizi adanın en güney ucunda enteresan bir yere götüreceğini vaadediyor, peşine takılıyoruz. Macheria!

 

Öğle yemeği için yol üstünde Kattavia Köyü var. Bu köyde sadece iki lokanta mevcut. İkisi de karşılıklı. Biri tamamen boş diğeri kalabalık. Boş olan lokantadaki teyze bizi ısrar kıyamet davet ediyor ama biz buralıların bir bildiği vardır deyip karşıya oturuyoruz.

 

Artık etin dondurucuda olduğunu, müşteriye mikrodalgada ısıtılıp servis yapıldığını keşfetmiş bulunuyoruz. Ama musakka fena değildi.

                      

 

Köşedeki bakkaldan dondurmaları da alıp yola devam....

Navigasyon bundan sonraki yolu boş gösteriyor. Hakikaten adanın ortasından aşağıya doğru inen dar bir yol var.  Bu da iyi bir şey. Yolu şaşırma ihtimali yok:)


Geldiğimiz yer Datça'daki Knidos'a benziyor.


 

 

Bu durumda sağda Ege, solda Akdeniz var diyebiliriz. Karşıdaki adaya yürüyerek gitmek mümkün. Biz önce sağ tarafta yüzdük. Çokça sörfçü vardı. Ama esas eğlence diğer taraftaymış.


Akdeniz tarafı çok dalgalıydı. Birkaç saat dalgalarla boğuşarak yüzdük. Çocuklar dalgalarla oradan oraya atılarak hunharca eğlendiler.

 

Aynı yoldan Lindos'taki plaja döndük. 

 

 

Biraz daha yüzüp otele gittik.

Akşam yemeğini köyde yiyeceğiz. Börekçiye yakın bir lokantaya oturduk ama mutfağını gözümüz tutmadı. Masaya servis açmışlardı ama yine de kalktık. Biraz daha ileride yeni açıldığını tahmin ettiğimiz bir yeri tercih ettik. 

 

Servis de yemekler de çok güzeldi. Porsiyonlar özellikle beyleri memnun etti. Nitekim tabakla değil, tepsiyle geldi:)

 

 

 

 

 

20 küsur € ödeyip köy kahvesine geçtik.

Kahvelerimiz hazırlanırken yan masadaki amca bizimle sohbete başladı. Baktım sohbet uzuyor, İngilizce bilmiyoruz, dedim. Hangi dili biliyorsunuz diye sorunca Almanca, diye cevap verdim. Demez olaydım. Adam Almanya'dan emekli olup köyüne yerleşmiş:) Artık epey anlattı. Allah'tan oğlum ve eşim biraz Almanca biliyorlar da beni kurtardılar.

             



Sabah bizi uğurlayan görevlilerle vedalaşarak otelden ayrıldık. Üst resimde arkada görünen uzun bina kaldığımız oteldi. Bu resmi arabadan çektim.


Artık son günümüz. Rodos merkezine doğru gidiyoruz. Ama yolumuzun üzerinde daha önce hava muhalefetinden dolayı yüzemediğimiz Anthony Quinn Plajı var. O plajda yüzmeden gitmem, diyor eşim:)


Öyle çok yayılmadan dalıp çıkıyoruz.

Rodos'a giriş noktamızı da antik şehir kalıntılarının olduğu yere göre ayarlayıp orayı da gezmeyi ihmal etmiyoruz.


Bu arada daha önce arayıp da bulamadığımız deniz müzesi karşımıza çıkıyor. Çocuklar girip müzeyi gezerken biz de deniz kenarında oturduk.


Arabayı park edip kale içinde son turumuzu atma zamanı. Bir yerde öğle yemeğini yiyip   klasik turist alışverişini yaptık. Bu magnet anlamına da gelebilir, kızım gibi kırtasiye ürünleri de demek olabilir:)


Bugün kale içi bayağı kalabalık. Artık gitme zamanı...



Beyler bizi limana bıraktı. Arabayı teslim edip döndüler.

Limanda büyük bir cruise gemisi de var. Onun yolcuları da giriş çıkış yapıp dolaşıyordu. 

Gişe, feribotun hareket saatinden yarım saat önce açıldı. Check-in yaptırdım. Gümrük sırası çabuk ilerledi. Duty freede çok heyecanlı bir şey yoktu ama yine de bir şeyler aldık. 

Feribotta "bulduğun yere otur" kuralı var. Bu sefer valizleri dışarı koydular. Marmaris'te valizleri indirmeden de bize kapıları açmadılar. İnen valizini alıp devam etti. 

Giriş işlemlerinden sonra bu sefer bizim duty freede bakındık. Çıkışta pek kontrol yoktu. Otoparkta arabaya yerleşip yola çıktık. 

Akşam yemeği Kale'de. Kos yazımızda da bahsettiğimiz gibi Kale ilçesindeki Shell istasyonunda şahane pide yapıyorlar. Bizim favorimiz tahinli pide. Diğer pidelerin üzerine taçlandırmak amacıyla tahinli pidemiz de geliyor.  Oh, misss...
Artık akşam oldu. Geceyi Denizli'de bir yerde geçirmeye karar verip devam ediyoruz...

Notlar:
1-Bu gezi toplamda 1000 € tuttu. Biz de başta öyle hesaplamıştık zaten.

2-En önemli harcama kalemi feribot :(   Kafadan 240 € ödedik. Otele toplam 220 € ödedik (Tek aile). Yeme içme oldukça hesaplı. 

3-Rodos'u 6 gündüzde gezebildik. Ama daha uzun süre de kalınabilir. Araba şart! (Yani bence)

4-Gitmeden Navaro'nun Topları filmini izleyebilirsiniz. Rodos'ta çekilmiş. Ya da bizim gibi sonradan izleyip "Aaaa... Orası Anthony Quinn plajı değil mi" diyebilirsiniz:)

5-Gitmeden önce incelediğimiz Rodos ile ilgili sitelerde "Rodos'ta yapılması gereken 10 şey" temalı yazılar okumuştuk. Biz kendi turumuzu planlayarak 9 tanesini yapmışız:)

6-Bu geziyi bizimle paylaşan yol arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.


*İlk Kos Adası tatilimiz için buraya tıklayabilirsiniz.

*İkinci Kos tatilimiz de burada:)