20 Temmuz 2017 Perşembe

ARABAYLA AVRUPA TURU

 

 

ARABAYLA AVRUPA TURU (2017)


Bu gezi yazısına başlığı  olmadan başlıyorum. Çünkü bu sefer olayları biraz baştan alalım istiyorum. Bakalım nasıl planlama yapmışız:)


ŞUBAT


Her boş anımızda telefondan haritalara bakıyoruz. Nereye gideceğimiz belli değil.


MART

 

Eşim THY ile Temmuz ayı için Barcelona 'ya gidiş geliş kişi başı 100 €'a bilet bulduğunu muştuluyor. "Hemen alalım diyorum", "Du bakalım" diyor, "Yazın oralar çok sıcak olur, İtalya'daki gibi çocuklar perişan olur."


NİSAN

 

Biletler artık 300 €:)  Zaten yazın oralar çok sıcak olur:)


Eşim her fırsatta Gürcistan ve Azerbaycan muhabbeti yapıyor. Hayırdır inşallah! 


MAYIS


Bu sefer muhabbet konumuza Romanya, Moldova ve Ukrayna da ekleniyor. 


MAYIS SONU


Her iki güzergah da aile meclisince reddedildi:)

HAZİRAN


1. Hafta:


Şimdi de Batı Avrupa fikri ortaya atıldı. 

 

Tabi zarif eşim haklı olarak diyor ki;


Madem Orta Avrupa'dan arabayla geçecektik, geçen yıl uçakla Budapeşte'ye gidince araba kiralayacağımıza uçağa atlayıp İsveç, Norveç veya Hollanda, Belçika gezseydik. Arabayla Benelüx yapınca aynı yerlerden tekrar geçeceğiz. 


Adam haklı beyler, dağılın.


2. Hafta:


Sevgili şoförümüz fikre ısınmaya başladı:)


Kapıkuleden çıkarız, gezdiğimiz yerler haricinde gezmek üzere Niş, Novi Sad, Györ (Yanıkkale) üzerinden Amsterdam'a varırız.

Ondan sonra her yer yakın zaten: Brüksel, Paris...

 

 3. Hafta:

Plan tamam gibi:)

 

Bu kadar uzak yerlere arabayla gitmek için 2 motivasyon kaynağımız var:

 

Biri Ahmet Mithat Efendi'nin 1889 yılında Stockholm'deki bir konferansa gitmek için yaptığı Avrupa gezisi. 

 

 



İkinci olarak; motoru ile 1960lı yıllardan itibaren Avrupayı ve Kuzey Amerikayı gezen Osman Gürsoy!

 

 

4. Hafta:


Yanımıza almamız gerekenlerin bir listesini oluşturuyoruz. Aklımıza geldikçe ekleme yapıyoruz:) Sinek kovucu sprey, tek kullanımlık yağmurluk gibi.

 

Artık son hazırlıklar, tamamlanması gereken son işler...

 

HAZIRIZ!

  ........................................

 

Döndüğümüze göre artık başlığı yazabilirim: Arabayla Avrupa Turu! Tam bir Avrupa turu olmadı ama başka ne isim vereceğimi bilemedim:)


Bakalım nerelere gitmişiz...




18 gün süren, Kapıkule'den çıkıp İpsala'ya girişi 8.200 km tutan seyahatten notlarımız şunlar efenim:)

 

Gerçi filmin sonunu baştan söylemiş gibi oldu ama...

 

1. gün Edirne-Niş

 

 

Sabah 7.30'da Kapukule'deyiz. İşlemler aynı. Kişi başı 15 TL yurt dışı çıkış pulu. Gişelerin birinde satılıyor. 

 

Yeşil sigortayı bu sefer gişelerden birine taşımışlar. İyi olmuş. 1 aylık yeşil sigortayı yaptırıyoruz.

Evrakta arabanın plakası doğru ama markası ve modeli bizim iki önceki arabanın. Problemin nereden kaynaklandığını anlayamadık. Araba bilgileri sistemden okunuyormuş, bu nedenle manuel düzeltme olmuyormuş, Oysa bu arabayla kışın aynı kapıda yeşil sigorta yaptırırken sorun olmamıştı.

 

Bu konu ile ilgili gümrüklerde epey tedirgin olduk ama açıkçası hiç bakan olmadı.  

 

 

Bulgar sınırını geçmek için 50 dakika bekledik. Havuzdan geçip tekerleklerimizi ıslattıkları için 3 € ödedik. Bu parayı hep bozuk olarak hazır tutuyorum. Ne olur, ne olmaz:)

 

Bulgar sınırında 2 kere bagaja bakıldı. Bu daha önce hiç olmamıştı. Mültecilerden dolayı mı acaba?

 

 

 

 

Bu yolların yabancısı değiliz artık. İlk iş olarak vignet almak lazım. İlk benzincide vignet yokmuş. OMV'de buluyoruz: Bir haftalık 15 Leva. 

 

Yol üzerinde yemek yenecek yerler sınırlı. Önce Rakovski girişinde KFC var. Son Mc Donald's. 30 km sonra da Burger King. Buralar wc ve wi-fi için önemli noktalar:)

 

Biz Burger King'de durup 17 Levaya yemek yiyoruz.

 

Sırbistan'a Kalotina sınır kapısından geçeceğiz. Ama şoförümüz bizi uyarıyor. Mantıklı olan yoldan gitmek için Sofya çevreyolunun ters C şeklinde olması gerektiğini söylüyor. Hem navigasyondan hem de offline Maps.me uygulamasından kontrol edip ters C'yi görüyoruz. Yoksa yol boş yere uzarmış:)

 


Bu Maps.me uygulamasını bir blogda okumuştum. Ne şahane bir şeymiş. Lazım olan ülkeyi, şehri veya bir güzergahı internet varken yüklemek gerekli. Ondan sonra offline olarak o bölgede istediğiniz tüm aramaları yapıp yol tarifi isteyebiliyorsunuz. Özellikle Tomtomun bilmediği restoranlar için ve yaya gezerken çok işimize yaradı. 

 

12.30'da sınır kapısına geldik. 2.39 Levadan dizel aldık. Avrupa'da dizel pahalı. Gidişat dizel arabaların tamamen kalkması yönünde imiş.

 

40 dakikada iki sınır kapısını da geçip Sırbistan'a giriyoruz. 

 

Sınırı geçince change ofisleri var. 1 €=114,60 Dinar yapıyor. 

 

 

 

Yol gelişli-gidişli başlıyor. Otoban yan tarafta. Büyük oranda bitmiş ama açılmamış. 

 

Yolda Türkiye tarafına giden çok sayıda Belçika plakalı araba var. Muhtelemelen çoğu Emirdağ'a gidiyordur:)

 

Niş'e 50 km kala yol duble oluyor. Sonra tekrar gelişli- gidişli.

 

14.30'da Niş'teyiz. Niş'e girişte Dis Market görüp duruyoruz. 

 

 

Yanındaki Pilot Cafeye oturup internete bağlanıyoruz. Tripadvisorde buraya yakın bir restoran seçiyoruz. Garson da seçimimizi onaylıyor. Buraların en iyisiymiş.

 

Bağlanmışken Bookingten Rile Men Otelden rezervasyon yapıyoruz (Oda+kahvaltı 45 €). Kahveler de 370 Dinar tutuyor.

 

Tomtomun bizi götürdüğü restoran kapalı. Kapısında tadilattayız yazıyor. 

 

Tripadvisorden başka bir restorana gitmeye karar veriyoruz. Strara Serbia.

 

Restoran şehir merkezinde Önüne park ediyoruz. Park ücreti için telefondan SMS göndermek gerektiğini söylüyorlar. Park görevlisini buluyoruz. O da aynı şeyi söylüyor, nakiti kabul etmiyor. 

 

Biz uğraşırken garson gelip yardım etti, sağolsun. Hemen yan dükkanda sigara falan satan bir yerden bize park kartı aldırıyor (80 Dinar), sorun çözülüyor. Daha önce bunu niye söylemiyorlar, bilmiyorum.  

 

Bu kadar uğraşıp girdiğimiz restoran, tam bir hayal kırıklığı. Yan masada küfürlü konuşan bir Türk, biz Türkçe konuşunca özür diliyor. 

 

Fiyatlar oldukça pahalı, hijyen çok iyi değil. Beef çorba ve şu peynirli salatadan sipariş verip 1390 Dinar ödüyoruz. 

 

Otelimiz çok uzak değil. Odaya eşyaları bırakıp çıkıyoruz. Aman Allahım, banyonun kapısı kapanmıyor. Resepsiyona bildiriyoruz.  

 

Arabayı otelde bırakıp taksiyle İstanbul kapısına gidiyoruz (170 Dinar).

 

 

Burası Niş Kalesinin ana kapısı. Osmanlılar tarafından yapılmış. Girince hemen solda bir hamam var. Bahçesi kafe olarak hizmet veriyor. İçeride Osmanlılar tarafından yapılan bir cami de var. Yürüyerek gezenler vardı ama biz gezi trenini tercih ettik (400 Dinar).

 

 

Kapının önü hemen nehir. Köprüden geçince kentin ana merkezi Kral Milan Meydanı başlıyor.

 

 

Kral Milan Meydanı restoran, kafe ve alışveriş merkezi. Oldukça kalabalık. Biz de baştan başa dolaşıyoruz. Hemen köşedeki Mc Donald's wi-fi için imdada koşuyor:)

 

Akşam yemeği için Mc Donald'sın yanındaki köftecide platseviska ve cevabi sipariş ediyoruz (525 Dinar).

 

(Gezi yazılarında mümkün olduğunca fiyat yazmaya çalışıyorum. Ama aile meclisi bu konuya çok sıcak bakmıyor. 'Fiyat yazılır mı, ayıp' diyorlar:) Ben de buralara hiç gitmeyen biri fiyatlar hakkında  fikir sahibi olsun istiyorum. Nitekim gelen yorumlarda bize  sıkça güncel fiyat soruluyor. Ne yapayım, bilemedim:) )

 

Yandaki kafede de dondurmalarımızı yiyip yürüyerek otele dönüyoruz. 

 

Klasik "Balkan televizyonlarında tanımadığımız Türk Dizisi" temalı fotoğrafı da çekmeyi ihmal etmiyoruz:)

 

 

2. Gün Niş-Györ

 

Oteldeki kahvaltı standart. 9.30'da yola çıkıyoruz. Dün otele yürürken çok sayıda börekçi görmüştük. Tazecik alıp yiyoruz.

 

Şehirden çıkınca hemen otoban başlıyor. Az sonra Üsküp yolu ayrılıyor (Skopje).

 

  

İlk otoban gişesinde butona basıp kart alıyoruz.




Belgrad girişinde 800 Dinar yol ücreti ödüyoruz.




Belgrad'a el sallayıp devam ediyoruz. İtalya'ya giderken gezmiştik. Tuna Nehri ile daha çoook yollarımız kesişecek.


Burada hatırlatmak lazım, otoban, otopark ve marketlerdeki tabelalar şu anlama geliyor:
Ulaz- Giriş
Izlaz-Çıkış

Belgrad çıkışında 1540 Dinara dizeli kendimiz dolduruyoruz.

Otoban devam ediyor. Karşı yön çok kalabalık.

Yolda çokça OVM var. Hem yakıt hem market olarak çok faydalı.

Otobandan çıkarken para ödenmesi gereken gişeden sadece 2 tane var. Bu nedenle trafik çok sıkıştı.

Danimarka plakalı bir araçtaki yurttaşımız yanımızdan geçerken selam verdi. Böylece biz 1 saat kuyrukta beklerken "Arabayla İskandinav Ülkeleri" temalı projemizi oluşturduk:) Kim bilir belki de... (Çok değil, 1 sene sonra bu hayalimizi gerçekleştirdik. Arabayla Baltık Ülkeleri ve İskandinavya )

Macar sınırı da kalabalık.




Burada da sınırda beklerken gurbetçilerin selamlarını aldık. Bagajımıza bakılmadan geçtik.

Çıkınca hemen sağda birkaç vignet noktası var. Burada dikkat! Frontla alırsanız 10 € karşılığı. Ama € ile alırsanız 14 €. Cama yapıştırmaya gerek yok. Sadece fiş verdiler.

Bu arada 90 €'yu 25.650 Front karşılığı bozdurduk.

347 Fronttan 3000 Frontluk mazot alıyoruz.

Budapeşteyi de geçiyoruz. Bu güzel şehri de Orta Avrupa gezimizde gezmiştik. Bu nedenle bugünkü konaklamamızı burada değil de daha önce görmediğimiz Györ'de yapıyoruz.





Bu yolda da her yerde MOL var. Buralar da çok kapsamlı benzin istasyonları. Hız sınırı 130 km.

17'de Györ'e varıyoruz. Girişte Audi'nin fabrikası var.




Audi, bazı parçaları ile küçük bazı modellerini burada üretiyormuş.

Şehir içinden geçip Topart Kamping'e geliyoruz. Nehir kenarında yemyeşil bir alanda. Tekrar Tuna:)

4 bungalovu var. Geniş arazisinde çadır kuranlar da vardı.

4 kişilik odaya 33.6 € ödedik.




Resepsiyondaki ablaya gulaş yemek istediğimizi söyledik. 'Ben yaparım' dedi ama yine de dışarıda yiyelim dedik:)

Kampinge çok yakın noktada büyük bir AVM var:Duna Center.

Aldı Marketten alışveriş yaptık. Ama burada yemek yiyecek bir yer yok.

Navigasyonla şehir merkezine geldik. Park yeri bulduk. Saat itibariyle ücretsizmiş.


Şehir merkezinde şöyle bir meydan var:






Her şey bunun etrafında. Gezmesi çok kolay oldu. Gördüğümüz restoranların menüsünde hiç yerel yemek yok.


Sokaklarında gezdik.





Köprü, yeni şehir ile Old Town'ı birbirinden ayırıyor.




Her yer çok sakin. Hava ise çok serin. Nihayetinde bir alışveriş merkezi bulup ev yemekleri yapan bir yerde yemek yiyoruz (3300 Front.)  Ama gulaş bulamadık:)

3. Gün Györ-Frankfurt

 

                                     



Bungalovda çok rahat bir gece geçiremeyince 6.30'da yola çıktık. İlk MOLda durup tüm bozuk Frontlarla (ki 1900 yaptı) mazot aldık:)

 

Burada ayrıca 13 €'ya Avusturya vigneti de aldık.

 

Sınırda yol daraldı. Yavaş yavaş geçtik.

 

Viyana yakınlarında da tek şerit halinde yolun cep kısmına aldılar. Araçlar polisin önünden tek tek geçti. Bu uygulama ile ilk kez karşılaştık. 

 

Viyana'yı da geçen yıl gezmiştik. Şoförümüz haklıymış:) Neyse arada  görmediğimiz  şehirleri geziyoruz.

 



 

Alman sınırına doğru yol alıyoruz.  20 € yakıt alıp devam...

 

Sol şerit devamlı boş. Sadece sollama şeridi olarak kullanılıyor. 

 

Yazın ortasında hava 16 derece.

 

Alman sınırında pasaport kontrolü yok ancak trafik oldukça yavaşladı. Polis kontrolü imiş. Tek tek geçtik. Geçen yıl böyle bir uygulama yoktu. Bu yıl tüm sınırlarda olağan dışı bir durum var.


Almanya'ya girişten itibaren hız sınırı yok:)

 

 

 

Benzin istasyonlarında yeme-içme alanları da var. Serways, Mc Donald's, Burger King, KFC... Bunlar için bazen cepten biraz içeri girmek gerekiyor. 

 

Bunların birinde hem 30 €'ya yakıt alıp hem de Frankfurt Holiday İnn Messe Hotel'den 69 €'ya Bookingten rezervayon yapıyoruz.

 

16.00'da Frankfurt'tayız.

 

Otelin karşı sırasına park yapmak mümkün. Ortalık oldukça tenha. Resepsiyondaki Hasan, pazar günü olduğu için her yerin kapalı olduğunu söylüyor. Central Grill açıkmış. Orayı tarif ediyor. Yürüme mesafesinde ama biz arabayla gidiyoruz:)

 

Türklerin işlettiği güzel bir restoran. Hesap 22,5 € tutuyor.

 

Oradan şehir merkezine gidiyoruz.  Gerçekten orası da çok tenha.

 




Gutenberg-Denkmal Anıtının bulunduğu yukarıdaki meydana yakın bir yere park ediyoruz. Parkmetrede yazanları okumaya çalışırken İngilizce yardım istediğimiz ama Türk olduğunu öğrendiğimiz gençler Pazar günü ücretsiz olduğunu tercüme ediyorlar:)

 

Arabamız aşağıdaki anıta çok yakın. Berlin Duvarından bir parça, heykel gibi kaldırım üzerinde sergileniyor. Bunun hikayesini kızımdan dinliyoruz. Dünyanın bir çok şehrinde sergileniyormuş.

 

 

Buradan nehir kenarına doğru yürüyoruz. Yol üstünde Birlik Anıtının üzerine yapılmış Einheittsdenkmal heykeli var. Bulunduğu meydan turist yoğunlukta.

 

 

Dört bir tarafta inanılmaz binalar var.

 

 

Her yer yürüme mesafesinde olduğu için burada toplu ulaşıma çalışmadık.

 

 

Ve buradan sonra karşımıza meşhur Romer Meydanı çıkıyor. Klasik Alman binaları, Alman mutfağı ve turist alışverişi için bir cennet:)

 

 

Biz de alışverişimizi buradan yapıyoruz. Turistler Uzakdoğulu ağırlıkta.

 

 

Artık Main nehrine çok yakınız. Bu nehir Ren ile Tuna'yı birbirine bağlıyor. Nehirdeki köprüde (asansörle çıkmak mümkün) şu asma kilitlerden bolca var.

 

 

Kızım nehrin karşısına geçmeyi teklif ediyor ama uzaktan bakmayı tercih ediyoruz:) En çok burada vakit geçirdik. Nehrin kıyısında yürüyüş yaptık. Çok güzeldi.

 

 

Aynı yoldan arabamıza yürüyüp otele doğru gidiyoruz. Su almak istiyoruz ama açık bir yer yok. AVMler de kapalıymış. Messe'ye çevre yolundan gittik, açık bir yer bulamadık. Aman Allahım koca Frankfurt'ta susuz kaldık:)

 

Nihayet açık bar, pub gibi bir yer bulduk. Türk marka sular varmış. Bagaja attık.

 

Yemek için karşımıza Bilgin's Kebap çıktı. 2  pizzaya 10 € ödedik.

 

Otelimiz çok rahat. Televizyonda şu tarz yarışmalarının Alman versiyonuna denk geldik. Dinlenme zamanı...

 

4. Gün:Frankfurt-Amsterdam

 

                              

 

Otelde kahvaltı şahane. Kahvelerimizi de içip 9.15'te yola çıkıyoruz. Şehri çıkarken yol kalabalık.

 

 

Köln tabelalarını takip ediyoruz. 1.09 € ile yolun en ucuz dizelini görüyoruz:)

 

Bu arada benzin istasyonlarında wcler 0,50 veya 0,70 €'ydu. Makinadan kart alıp turnikeye okutularak giriliyor. Bu kartların ne işe yaradığını birkaç ülke sonra keşfettik. 

 

Örneğin; MOL'dan aldığın wc kartları ile MOL istasyonlarında kart tutarı kadar bedava alışveriş yapabiliyormuşsun. Bunları biriktirip yakıt alanlar varmış. Biz bunu öğrenene kadar kartları hep atmıştık:)

 

 

Ceplerde güzel mola yerleri var. 

 

Hollanda sınırına yaklaşınca trafik yoğunlaştı. 

 

 

Hollanda'ya girince hız sınırı önce 100, sonra 120 km oldu. Hollanda plakaları sarı renkli.

 

Otobanda Amsterdam kavşağından ana yola katılmak için ilginç bir sistem var: Dönüşte trafik lambası var. Birkaç saniye yeşil yanıyor, kırmızıya dönüyor. Bu sırada bir araba ana yola katılmış oluyor. Enteresan.

 

 

Amsterdam, bu arabayla Avrupa turunun asıl hedeflerinden biri. Merak ediyoruz.


Camping Zeeburg'ta kalacağız. Pek meşhur bir yer. Aşağıdaki kanalın kenarında.

 

 

 

Karşı ayakta da Camping Zeeburg 2 var. Daha yeniymiş. Yüzme havuzu da burada.

 

Campingte bungolovlar, çadır alanları, karavan park yerleri var. Neyle gelirseniz kabul ediyorlar:) 

 

Suyun kenarında, yemyeşil, market, mutfak, banyolar, çamaşır makineleri, barbekü alanları şahane. 

 

Güleryüzlü çalışanlar çok yardımcı oldu. Arabamız için de ücret ödeyerek toplamda 2 gece için 74 € ödedik. Arabayı 24 saat park etmek için 7 € şahane. Böyle fırsat her yerde olmaz. 

 

Ayrıca karşı kıyıdaki yüzme havuzuna 2 gün ücretsiz giriş bileti de veriyorlar ama yüzmek ne mümkün, hava çok serin:)

 

Açız. Önce yemek! 

 

Eşim daha önceden internetten çalışıp öğrendiği bir yere götürüyor bizi: Dapperstraat. Burada çokça restoran varmış. Yola çıkıyoruz.

 

Hollanda'nın bisikletlileri meşhur:) Öncelik her daim onların.

 

 

Hedefe gelince bir adam yolumuzu kesti:) Orada her gün kurulan pazarda karpuz kavun satan hemşehrimiz plakayı görünce ortalığı şenlendirdi. Bize karpuz ikram etti. Arkadaşlarına bizi tanıttı.

 

 

Bir pazar tezgahının arkasına kaldırıma çıkararak park ettirdi. 'Ben varken bir şey olmaz' dedi:)

 

Birkaç restoran tavsiyesi oldu. Biz en yakındaki Beste Döneri tercih ettik. 

 

Ayrıca Dapperstraat Caddesi üzerinde etli pideci ve Kervan restoran da var.

 

Soslu kallavi dönerler 5 €. 

 

Hemşehrimiz istersek arabasını takip etmek suretiyle bizi Marken ve Volendam'a götürebileceğini söylüyor. Ama bakıyor ki eşim yollara vakıf, içi rahat bir şekilde bizi uğurluyor. 

 

Cadde üzerindeki Market Albert Hijn'den alışveriş yapıp meşhur I Amsterdam'a doğru yola çıkıyoruz.

 

Çok yakınına kadar gelip park yeri buluyoruz ama ödemesi problem. Çünkü parkmetreler sadece kredi kartı kabul ediyor. 

 

 

Nedense I Amsterdam yazısının deniz kenarında olduğunu zannederdim, değilmiş:) Ama kara Avrupasının bittiği kıyı şeridine çok yakın.

 

 

I Amsterdam, geniş bir meydanın ortasında. Arkasında Ruks Müzesi, önünde Van Gogh Müzesi, onun yanında Moco Müzesi, havuz, büyük bir park...

 

 

 

Bol bol fotoğraf çekiyoruz.

 

 

 

 

Arabaya binip şehir turu yapıyoruz. Tesla otomobiller oğlumun çok ilgisini çekiyor. Trafikte çok sayıda görüyoruz. Satıldığı galeriyi de görüyoruz. Küçük, dikkat çekmeyen bir yer.

 

 

Yukarıdaki seyyar bar birden karşımıza çıktı. Biz ilerlerken o kırmızı ışıkta bekliyordu.

 

 

 

Sırada Marken Adası var. 25 km ileride. Oraya gitmek için şehir merkezindeki kanalların altına yapılmış tünelleri geçiyoruz. Suyun altında gitmek çok hoş değil:)

 

 

 

315 numaralı otobüs de Marken'e gidiyormuş. Yol inanılmaz...

 

 



 Bu kasabadan da geçtik.





Otobüsler şehrin girişindeki otoparka kadar gidebiliyor. Biz arabayla gezdik.  

 



Evlerin önünde küçük, açılıp kapanabilen köprüler var. 

 

 

Burada her yer kapalı. Tahta ayakkabı atölyeleri, hediyelik eşya dükkanları hiç biri açık değil. Volendam'a doğru yola çıkıyoruz.

 

 


Volendam, küçük bir sahil kasabası. Arabayı park edip merdivenleri çıkarak marinaya ulaşıyoruz. Burası da çok tenha. Sadece birkaç kafe açık.




 Binalar orijinalliğini korumuş.

 

Yukarıdaki fotoğraf akşam 21.40'ta çekildi desem... Hava 22.30 civarı karardı. 

 

5. Gün:Amsterdam

 

Kahvaltıyı ortak alandaki masalarda yaptık. Açık mutfakta her şey var. Su ısıtıp çay demledik. 

 

 

Yüzlerce kişinin kullandığı mutfak herkese yetti. Size tavsiyem şarj için  mikrodalga fırının arkasındaki prizi kullanmanız. Genelde boş oluyor:)

 

Zaanse Schansh'a doğru yola çıktık. Bu köye otobandan gidiliyor.  Yolda 391 numaralı otobüsler gördük oraya giden. 

 

Köyün otoparkı 10 €.

 

Açık hava müzesi gibi. Yeldeğirmenlerini en çok burada görmek mümkün.

 

 

Peynir alışverişi için de uygun bir yer. Bir çok üretim yeri var. Ama bizim eve dönmemize daha iki hafta olduğu için biz peynir alışverişi yapmıyoruz. 

 

Köyü şöyle bir dolaşıyoruz. Herkes bisiklete biniyor.

 

 

Köyü çıkarken birden trafik durdu. Meğerse bir gemi geçecekmiş. Onun için köprü kalkacakmış. Enteresan olan hiç ses duymamış olmamız. Görmesek farkedemezdik bile. 

 

 

Köprü inince devam ettik. Buraya geliş gidişte de denizin altındaki tünellerden geçtik. Navigasyondan denizin ortasından geçtiğimizi takip etmek mümkün.

 

 

Tekrar kampinge dönüyoruz. Günün kalanında toplu ulaşım kullanacağız.

 

Lobide 24 saatlik ulaşım  kartını 7,5 €'ya alıyoruz. Bu 24 saat, kart aktif edilince başlıyor. Yine lobiden ulaşım ağı haritasını da ücretsiz alıyoruz. 

 

Hemen yanımızdaki köprünün yaya geçidinden geçerek diğer ayağında merdivenden iniyoruz. Orası tramvaylar için ilk durak, dolayısıyla son durak da:)

 

Hedefimizde Vang Gogh Müzesi var. Oraya 7 ve 14 numaralı tramvaylar gidiyor. İçerideki levhadan durak isimlerini kontrol ederek Ruks Müzesinin arkasındaki durakta iniyoruz. 

 

 

Durağın olduğu  yukarıdaki kanalı geçip Ruks Müzesinin arasından geçiyoruz.

 

 

Müzenin ortasından geçerken bolca sokak müzisyenine denk geliyoruz. Müzenin girişi de buradan.

 

 

 

Sonra yeniden I Amsterdam'ın olduğu alandayız. 

 

 

Hemen Ruks Müzesinin karşısında müze gişeleri var. Yanında da Müze Shop. 

 

Bugün için Vang Gogh Müzesi biletleri bitmiş. Biz yarın sabah 9 için bilet alıyoruz. 18 yaşından küçükler ücretsiz. Yetişkinler için bilet 17 €. Sadece kredi kartı kabul ediyorlar. Kartı unutup gitmişim. Sağolsun biri arkadan koşup yetiştirdi.

 

Ruks (Rijks) Müzesi müsaitmiş. Çocuklar için giriş kartı alıyoruz. Onlar müzeyi gezerken biz de havuz kenarında oturup wi-fiye bağlanıyoruz. Önümüzdeki güzergahları planlamak lazım.

 

Müzede Rembrandt'ın meşhur Gece Devriyesi eseri sergileniyor. 

 

 

Çocuklar bol bol fotoğrafla geliyorlar.

 

 

Alanda çocuklara dana etli hot dog alıp tramvay durağına yürüyoruz.  

 

7 numaralı tramvaya binip eşimin dediği durakta iniyoruz. Buradan da 14 numaraya biniyoruz. Tekrar iniyoruz. Aaaaa, Beste Dönerin olduğu yerdeyiz. 

 

Yemek yiyip devam ediyoruz. Kanalı ve büyük yel değirmenini geçip 10 numaraya biniyoruz. 

 

 

Dominosu geçince aşağıdaki istasyona inip bir trene bindik. Ondan inip 4 numaraya bindik. 

 

Bu şekilde bir şehir turu atmış olduk. Eşim bunu sadece tek sayfalık haritaya bakarak başardı:) Bu şekilde sahili de gezmiş olduk. 

 

 

Arada yürüyerek keşfe devam ettik.

 

 

Bu arada söylemek lazım, tramvay ve trenlere hem binerken hem de inerken kartı okutmak lazım. Neden, bilmiyorum. Bilenler bilgi verirse seviniriz:)

 

En son 4 numarada kalmıştık, değil mi:)

Dam Meydanında iniyoruz. 

 



Burası ayrı bir cazibe merkezi. 

Amsterdam Kraliyet Sarayı da burada.

 

 

Bu sarayın solunda da Madam Tussaud Müzesi var. Meydanda oturup biraz burayı gözlüyoruz. Yok, önündeki bilet sırası tükenecek gibi değil.  Biz de sadece pencere önlerinde sergilenen balmumu heykellere bakıyoruz.

 

Burada Damrak Caddesi yeme-içme için şahane. Önce Mc Donald's da dondurma ve içecek molası veriyoruz. 

 

Sonra yanındaki Alber Hjin'den tatlı alıyoruz. Bu markette hazır her türlü yiyecek var. Hepsi tek porsiyon olarak paketlenmiş. 

 

Duraktan 4 numaralı tramvaya binip Rembrant Meydanında iniyoruz. Burası da çok kalabalık.

 

 

Bu anıtın önünden 14 numaraya binip son durakta iniyoruz.

 

Köprüden geçerken şu tekneyi görüyoruz.

 

 

Of, amma da yorulmuşuz. Dominosun telefonunu bulup resepsiyondan sipariş vermelerini rica ediyoruz. Az sonra pizzalarımız geliyor.  Tanesi 10 €.

 

Mutfağın yanındaki piknik masalarına masa örtüsünü serip yemeğimizi yiyoruz. Market geç saate kadar açık. Oradan da bir şeyler alıp piknik keyfi yapıyoruz. İnternet en iyi buradan çekiyor:)

 

Etraftakiler yemeği burada yapıyor. Genelde et kızartıp salata yapıyorlar. Yanımızda oturanlar ise yulaf ezmesine vişne hoşafı (evet, kavanozda hoşaf yazıyordu) döküp yediler. 

 

Arka masadakiler ise kamp ocağı getirmişler. Onda pişirdiler. 

 

Havanın geç kararmasına alışamadık. Uykumuz geldi ama hava aydınlık. Gece yağmur yağdı.

 

6. Gün Amsterdam-Brüksel 

7.15'te uyandırılmaktan her ne kadar hoşlanmasak da mecburuz:) Toplanıp check-out yapıp yola çıkıyoruz. Vang Gogh Müzesi biletimiz 9.00 için.

 

Arabayı park edip sıraya giriyoruz.

 

 

Güvenlikten geçip aşağıya inerek gezmeye başlıyoruz. Galerileri dönem dönem ayırmışlar.

 

İçeride fotoğraf çekmek yasak. Biz de Van Gogh'un bir portresini paylaşalım:)

 

 

 

Müzede wi-fi olması ayrıca mutluluk verici:) Haberleşmek için şart!

 

En son çıkarken birkaç hediyelik eşya alıp müzeden çıkıyoruz.

 

Eşim bu arada bize börek-çörek alıyor (15 €).

 

İlk girdiği yerde 200 €'yu bozmak istememişler. Diğer fırında ise; bir müşteri parayı bozmuş. 50 €'ları bile kasaya değil, erişilmeyecek küçük gözlü bir yere koyuyorlarmış.  

 

Çocuklar arabada kahvaltı yaparken yola çıkıyoruz. 

 

 

 

İlk durak Lahey! Mesafe 57 km.




Şehir merkezine girince Lahey Adalet Divanını bulmak kolay oluyor.



 Oradan da sahile iniyoruz. 


Aman Allahım, nasıl kalabalık. Bir arabalık park yeri bile yok. Herkes sahilde sanki. 



Siz bu resimde güneşlenen, denize giren insanlar görüyor olabilirsiniz ama ben 20 derece rüzgarlı bir havada, deniz suyu sıcaklığı da 16 derece iken plaja gelen kahraman insanlar görüyorum:)

 

(Aslında bu tatilden sonra Ayvalık'ı özleyip deyip oralara da gittik. Gömeç/Karaağaç bölgesinde de deniz 18 dereceydi.)


Bu kadar rüzgarlı olmasaydı biz de Kuzey Denizine bi batıp çıkacaktık ama cesaret edemedik. 


Yakıt alıp devam...

 

Belçika sınırını geçiyoruz. 

 

 

Yollarda çokça gurbetçiye rastlıyoruz. Korna çalma alışkanlığı olmayınca elleriyle selam verip devam ediyorlar:) Biri kırmızı beyaz formayı gösterip geçiyor. 


Brüksel yakınlarında Grimbergen kasabasında Camping Grimbergende kalacağız. Burayı tr.camping.infodan bulduk. 


Grimbergen, Brüksel'in hemen kenarında sakin bir kasaba.



Tomtom bizi adresimize götürüyor. Gecelik 34 € ödüyoruz. 


Nasıl yeşil bir yer...



Böyle yeşil bir yer:)


Bu şekilde ağaçlarla çevrili birkaç cep var. Karavanlar inanılmaz. Evden farkı yok.


Yüzme havuzunu ve mutfağını keşfedemedik. Ama banyo-wc kısmı pırıl pırıl.


Eşyaları atıp Brüksel merkeze gidiyoruz. Bir AVM'nin otoparkına parkedip (4 €) yemek yiyoruz. 


Cadde boyu ağır silah kuşanmış askerler görmek bizi tedirgin ediyor. Avrupa'da ilk defa rastlıyoruz.


Arabayı alıp Manneken Pis heykeline doğru yola çıkıyoruz. Yollar yokuş, trafik sakin, bisikletli sayısı Hollanda'ya göre az.

 

Navigasyona bakarken bisiklet yoluna girmişiz. Bir bisikletli bizi uyarıyor.  Biz de ona heykelin yerini soruyoruz. Sağolsun yolunu değiştirip bize eşlik ediyor. Sokağın başına kadar getiriyor:)

 

Heykel az ileride.

 

 

Bu çiş yapan çocuk heykeli hakkında çeşitli rivayetler var. Artık hangisine inanırsanız...


Heykelin olduğu nokta oldukça hareketli. 



Her yerde çikolata dükkanları ve turla dolaşan Türk turistler var:)


Prensip olarak çikolata stoklamak yerine alıp yemeği tercih ediyoruz.



Çikolata çeşitleri baş döndürücü. İkram da ediyorlar.



 

Buradan Grand Palas Meydanına doğru yola çıkıyoruz. Burada bir yeraltı otoparkı buluyoruz (2,40 €).  Nakit para kabul eden bir otopark. Emin olun, insanla muhatap olunan bir otopark ne güzel bir şey:)


Grand Palas, Brüksel'deki en turistik yer. Bizi önce Charles Karel Buls'un heykeli karşılıyor.

 

 

Buls, 1800'lü yılların sonunda buranın belediye başkanıymış.

 

 

Meydan çok geniş. Yukarıdaki Belediye binası. 

 

İki yılda bir Ağustos ayında meydanın zemini çiçeklerden yapılmış halı ile kaplanıyormuş. 

 

 

Bu da Brüksel Müze binası. Mimarisi muhteşem. İçinde çok heyecanlı şeyler yokmuş. Pis heykelinin kıyafetleri sergileniyormuş.


 Gezenlerin yalancısıyım:)

 

 


Meydanı gezip Atomium'a doğru yola çıkıyoruz. 



 

Atomium büyük bir parkın içinde. Bu Laeken Parkının içinde kraliyete ait yapılar da var.



Yürüyerek gezmek bence imkansız.



Parkı arabayla dolaşıp Atomium'a geliyoruz. 



Bakıyoruz, sağda solda arabalar park etmiş. Biz de parkediyoruz. 


Atomium 1958 EXPO Fuarı için tasarlanmış. Fuar binaları hala duruyor.


Demir atomunun milyonlarca kez büyütülmüş modeliymiş. Kürelerin arasında yürüyen merdiven varmış. Çok yüksek de değil:) Oğlumla hemen gişeye koşuyoruz ama kapalı!




Artık kasabamıza dönüyoruz. Ama ne görelim her yer kapanmış. Nerede yiyeceğiz?


Sokaklarda dolaşırken Grimbergen Greece Restaurant tabelası görüyoruz. Yaşasın, Yunan mutfağı deyip arka taraftaki otoparkına giriyoruz. Arkada bahçesi de var. Çok güzel.


Garson aramızda Türkçe konuştuğumuzu duyunca "Durun, Türk garson çağırayım" diyor:)


Garsonumuzdan restoran hakkında bilgi alıyoruz. Adı Yunan ama aslında alakası yok.  Bir Türk, Bir Arnavut ve bir Kosovalı bir araya gelerek bu restoranı açmışlar. Ama Yunan müziği çalıyorlar:)


Ana yemekler 17 € civarı. Yemekler fena değil. Sağolsunlar birer içecek ikram edip bizi uğurluyorlar. 


Gece yarısı bir yağmur, bir şimşek. Uyumak mümkün olmadı. Zaten bundan sonra da yağmur hiç peşimizi bırakmadı.


7. Gün Brüksel'e devam-Brugge (Brüj)

 

Kasabada bir Carfeur var. Oradan kahvaltılık birşeyler alıyoruz (27 €). 

 

Hemen yan taraftaki büyük ayakkabı mağazasından da eşime ayakkabı alıyoruz (70 €). Ayakkabısı dün yağmurda ıslanmıştı. Bu iyi oldu. Tam yürüyüş ayakkabısı. 

 

Bugün 100 km ileride Brugge kentine gidiyoruz. 

 

Yolda bir benzin istasyonunda hem kahve molası veriyoruz hem de lastik havasını kontrol ediyoruz. Yalnız makina bar hesabı yapıyor. Wi-fiye bağlanıp 2,4 bar=30,8 psi olduğunu öğrenip ona göre hava basıyoruz:)

 

Eşim otoparkları çalışmış. En yakın noktada BF otopark varmış. Oraya bırakıyoruz. Çıkarken 4,30 saat için 5,80 € ödüyoruz ki; çok iyi.

 

Otoparktan ilerleyince şöyle bir meydana çıktık: Markt Meydanı!

 

 

İşte her şey bu kulenin, Belfry Saat ve Çan Kulesinin etrafında dönüyor. Hani In Brugge filminin  spoiler-ünlü intihar sahnesi de burada geçiyor- spoiler:)

 

 

Kulenin solunda da bu Tarih Müzesi var. Bu müze inanılmaz faydalı bir yer:) Bakın ne işe yaradı:

 

-Kentin ücretsiz haritalarını buradan aldık.

-Ücretsiz wi-fisine bağlandık.

-Girişindeki eğlenceli hareketli heykelleri gördük.


-Geleneksel kıyafetleri giyerek kral ve kraliçe olduk:)

-WC si de var. 

-Bir üst katında bira çeşitlerinin denenebildiği bir kafe var. 10'lu minik bardaklarda geliyormuş.

-Onun da bir üst katında ise; şahane bir yer var. Küçük bir oyun alanı. Dokunarak veya koklayarak cisimlerin ne olduğunu bulmaya çalışıyorsunuz. Hepimiz bu oyunları oynadık.

-Bu alandan terasa çıkılıyor. Eski ve yeni Brüj'ü tek karede görmek mümkün.

 


Terasın manzarası inanılmaz. Yağmurda daha da güzel görünüyor.



Akşam festival varmış. Alandaki hazırlıklar onun için.



-Ayrıca her yağmur bastırdığında bu müzeye sığındık. Turist dostu kent ilan ettiğimiz Brüj'ü alkışlıyoruz:)

 

Bu kente özel ilgi duyduğum için bu sefer hazırlıklı gelmiştim. Hema markette güzel yemekler olduğunu okumuştum. Harita yardımıyla gittik.  Üst katta yemek alanı var. Ama çok cazip gelmedi, çıktık.


Mapps me programına fast food restoranlarını sordum, yakında Mc Donald's gösterdi, orada yedik (23 €).


Çikolata dükkanlarına girip aldıklarımızı yemeye devam...



Kentte çok sayıda çikolata ve bira müzesi var. Giriş ücretleri 8 € civarı diyebiliriz.



Artık ara sokaklara dalıyoruz. Rozenhoodkai Caddesinde yürürken manzaraya dalıyoruz.



Turların arasına karışıp devam ediyoruz.



Bu caddenin sonunda başka bir meydana çıkıyor, hediyelik eşyaları buradan alıyoruz.



St. Salvator Katedralini de bu şekilde görmüş oluyoruz. Her köşede başka bir sürpriz bizi bekliyor. 

                                               

 

Çan Kulesine dönerken de Burg Meydanından geçiyoruz. Burada waffle yapan yerler var. Biz de waffle alıp parka oturarak Meydanı seyrediyoruz.

 



Geze geze yeniden kuledeyiz:) Festival başlamak üzere.

 

 


Bu sefer Kuleye giriyoruz. In Brugge filmindeki sinir gişe çalışanı hangi gişedeydi, tespit etmeye çalışıyoruz:)


Brüj'ü gezmelere doyamadık. Bir daha yolumuz düşerse bu kentte konaklamaya karar vererek ayrılıyoruz. 


Grimbergen'de Carrefoura uğruyoruz. Türk kasiyer kızımız bizi güleryüzle karşılıyor. Marketin karşısındaki evde de Fenerbahçe bayrağı görüyoruz:)


8. Gün Brüksel-Paris

 

Başlığı yazması bile güzel:) Hep görmek istediğim Hercule Poirot'un ülkesi Belçika'dan Victor Hugo'ya doğru yol alıyoruz:)


 



Akşam aldıklarımızla kahvaltı yapıp 10.30'da yola çıkıyoruz. Navigasyondan otoban harici yolu işaretliyoruz. Yolumuz kısa, biraz Fransa'nın köylüğünü görelim istiyoruz:)

 

Bu ulusal yolda güzergahımız Mons ile başlıyor. Bugün Belçika milli bayramı ve tatil. Bu nedenle olsa gerek yollarda hiç insan yok.

 

Belçika-Fransa sınırı bir köyden  geçiyor.



Bu evi geçince Fransa'dayız:)


Köy ve kasabalardan geçiyoruz. Acıktık. Yemek yiyecek yer ararken küçük bir kasabada (Adını sormam lazım) oğlumun dikkatini bir tabela çekiyor (Crecy-Sur-Serre imiş).



Böylece Antalya Restoranı buluyoruz -ki kendisi buraların tek restoranıymış:)

 

Ispartalı ablamız ve çocukları bizi çok güzel karşılıyor. 

 

Bol kepçe dönerlerimiz geliyor. Wi-fiye de bağlanıyoruz.

 

 


Hesap 20 € tutuyor. Sağolsunlar bize hem kahve ikram ediyorlar hem de kahve termosumuz için sıcak su veriyorlar. Arkamızdan el sallayarak da uğurluyorlar.


Laon'da benzin istasyonu var. Ama kendimiz doldurmalıyız. Gazole yazan şey dizel mi acaba? 


Biri bize yardımcı oluyor. Ulusal yoldan devam edip Soisssons şehir merkezine girmemizi söylüyor. Orada daha büyük bir benzin istasyonu varmış. 


Fransızca anlattı, biz de anladık:)


Soissons oraların en büyük kenti. 



Tam karşıda kale var. Düz ilerleyince benzin istasyonunu buluyoruz.



Gazole, dizelmiş, evet. Bir makinaya değil, bir insana 30 € yakıt parasını ödüyoruz:)


 



 

Yolumuz az kaldı.




Paris'e yaklaşınca yol kalabalıklaştı.




16.00'da Paris'teyiz.


Otelimiz Drancy bölgesinde. Hotel Premiere Classe. Otobana yakın. Bugün için fiyatı indirimli, 32,5 €. 


Çok katlı bir bina. Yanında market, karşısında raylı sistem ve KFC görüyoruz. Mahalleli siyahi ağırlıkta. Çalışanlar da öyle.


Odadan internete girmek mümkün değil. Resepsiyonist de İngilizce bilmiyor. 


Tomtoma ve Maps.meye güvenip arabayla çıkıyoruz:)


İlk durak Zafer Takı.

 

Boş park yeri bulamıyoruz. Eşim bizi uygun bir noktada bırakıyor. Takın etrafında birkaç tur atarak bize gezme imkanı sağlıyor:)




Araç trafiği yoğun olduğundan takın olduğu noktaya gitmek için yaya alt geçidi var. 

 


Oradan doğru Eyfele...


Trafik kalabalık ama rahat. 




Eyfelin altından geçerek Hotel Pullman'ın otoparkına giriyoruz (5,5 €). Asansör bizi lobiye çıkarıyor. Bu kadar merkezi otele de pes:) 


Eyfel Kulesi büyük bir parkın içinde. Hem gezip hem banklarda dinlenerek geziyoruz. 




Giriş kuyruğu inanılmaz. Yukarı çıkamam zaten de, mimarının ofisinin olduğu kata kadar çıkarım, diyordum ama sırada çok zaman harcanır.


Arabayı alıp "parmağımızla Eyfel'in tepesine dokunuyormuş" gibi poz verme noktasına gideceğiz:)



Ama önce Sen Nehri'nin ortasında durup fotoğraf çekiyoruz. 




Aşağıdaki Palais de Chaillot, fotoğraf için en uygun yer. Çok kalabalık.




Biz de kalabalığa karışıp en tepeye dokunmaya çalışıyoruz. Pisa Kulesinde fotoğraf çekerken de böyle eğlenmiştik.


Arabayı alıp Şanzelize'ya doğru yola çıkıyoruz. Aslında yürüyerek de gidilebilir. Ama kendimizi yormuyoruz, malum:) 


Sen Nehrinin kenarından ilerleyerek Louvre Müzesi'nin yanından da geçiyoruz.




Burası arka kapısı. Piramit, diğer girişte.


Şanzelize'de park yeri için İndigo'yu buluyoruz. Guerlain mağazasının hemen önünde yer altına giriyoruz (6 €).


İlk tespitim Paris sokaklarında internet yok:)



Gün yeni bitiyor. Cadde çok kalabalık değil.  Karşıda iki restoran görüyoruz. Aman Allahım, boş yer yok.


Biraz dolaşıyoruz. Zafer Takı karşıda.


Mecburen yemeği Burger King'te yiyoruz. Hemen internete bağlanıyoruz:)


Açıkçası cadde, çok heyecanlı bir yer gibi görünmedi. Bazı binalarda tadilat var. Şanzelize çok bozulmuş mirim:)


Otele dönüyoruz. Otopark şifreli. Bize verilen şifreyi girince kapı açılıyor. Lobideki kahve makinasından kahve alıp dinleniyoruz.



9. Gün:Paris


Otelin yanında Lidl Market var. Oradan kahvaltılık bir şeyler alıyoruz. 


Güne Louvre Müzesi ile başlayacağız. Dün müzenin arka girişinin karşısında İndigopark görmüştük. Arabayı oraya bıraktık.


Bir hayalimiz daha gerçek oluyor. Heyecanlıyız:)





Arka kapıdan girince manzara bu. Üç tarafta da galeriler var. Bakalım ne kadarını gezebileceğiz.


Sabah saatleri ama ortalık kalabalık.




Karşıda Zafer Takı. Her yer birbirine yakın yani.


İnternetten bilet alma işini yine yapmadık. Du bakalım ne olacak:)


Bir sıra görüp giriyoruz. Uzak Doğulu turistleri izlemek yeterli:)





Bilet sırası sandığımız şey güvenlikten geçiş sırasıymış. 15-20 dakika bekleyip giriyoruz.


Gişeler içeride. Hiç sıra yok. Yaşasın! 18 yaşına kadar çocuklardan ücret almıyorlar. Yetişkinler 15 €.


Haritayı inceleyip müzenin 3 galeri olarak düzenlendiğini görüyoruz. Her yerde Mona Lisa'ya yönlendiren tabelalar var.





Biz de önce o tabloyu görüp sonra gezelim, diyoruz:)


Tahmin edileceği üzere acayip kalabalık.




Esasında küçük bir tablo. Camdan koruma içinde.





Oğlumla Dan Brown'un Da Vinci Şifresi'ni okuyup filmini de izleyince etrafa o gözle de bakıyoruz:)


Hemen karşısında Paolo Veronese'nin Kana'da Düğün adlı devasa tablosu var. 



Solda sarı kaftanlı kişi Kanuni Sultan Süleyman. Küçücük Mona Lisa'nın karşısında müzenin en büyük tablosu!


Artık diğer eserleri görmeye gidebiliriz:)


Eski Yunan, Mısır, Anadolu eserleri ayrı ayrı sergileniyor. Anadolu eserlerinin olduğu bölüm tadilattaydı. Orayı gezemedik ama eserlerin Anadolu'dan  nasıl buralara geldiğini çocuklara anlattım!





Hemen daha ilk galeride müzenin tamamını gezmenin imkansız olduğu anlaşılıyor. Hep derlerdi, doğruymuş.


Afrodit heykeli de görülmezse olmaz eserlerden. 




Hızlı bir tur şeklinde gezdik, bazı bölümleri göremedik. Buna rağmen 4 saat geçmiş bile. 





Böyle devasa bölümler. Takdir sizin...


Müzenin giriş bölümüne döndük. Oradan yürüyen merdivenle Carrasaul Du Louvre adlı alışveriş merkezine geçtik. Ters piramit de burada.




Fransızlar bu piramitlerin, kentin tarihi yapısına ters düştüğünü, çok modern kaldığını söylüyorlar. Eyfel Kulesi'ni de çirkin buluyorlar zaten:)


Üst katında restoranlar var. Öğle yemeğini burada yiyip Luksemburg Bahçesine doğru yol alıyoruz (Bu arada otoparka 20 € ödedik).

Adı bahçe ama kendisi kocaman bir alan. İçinde müze, havuzlar, tarihi çeşmeler var. Hemen yanına da park ediyoruz ama gezecek gücü kendimizde bulamıyoruz. Nasıl bir ağırlık çöküyor, inanılmaz.

Hemen kendimizi bir kafeye atıyoruz. Kahve, dondurma derken kendimize geliyoruz:)

Buradan Notre Dame Katedraline geçiyoruz. Yan tarafı açık otopark.

Nehir hemen yanımızda.




Katedralin yanındaki parkta müzik gösterisi var.




Burada da Victor Hugo'nun kulaklarını çınlatıyoruz. Yazarın çok sevdiği bu katedrali yıkmaya karar vermişler.  O da Notre Dame'nin Kamburu'nu yazarak burayı popüler hale getirmiş ve yıkılmasını engellemiş.


Etraftaki diğer tarihi eserleri de maps.me uygulamasından kopya çekerek anlatıyorum:)

Artık yorulduk. Otele dönüyoruz.


Yolda bir köprünün altında minnacık bir BP'den yakıt alyoruz. Burada "dizel" yazıyor şükür. 


Otelin karşısında KFC var. Otoparkı da var. Yemeklere 17 € ödüyoruz.


Dün indirimli kaldığımız otel, bugün 61 €. 

Otel, Drancy bölgesinde. Bu yüzden Bookingte Paris otelleri deyince çıkmıyor, notunu da paylaşmış olayım.


10. Gün:Paris-Luksemburg

Kahvaltıdan sonra Versay sarayına doğru yola çıkıyoruz. İşte burası biraz uzak. Hemen sarayın yanında sokağın kenarına park ediyoruz. Para kabul eden bir parkmetre bulup kartı cama koyuyoruz.


Otobüs otobüs turist geliyor.



Bu uzak doğulu turistler hep bizden önce geliyor:)




Bu sarayı da gez gez bitmez...





Deyip  yola çıkıyoruz:)


Bugün Tour De France'nin 21. ve final etabı var. Final Paris'te ve biz de Paris'teyiz:)


Etap Montgeron Kasabasında başlıyor. Paris'in dışında. 





Küçük, çok şirin bir kasaba. Sokağın birine arabayı park edip ana caddeye yürüyoruz.


Herkes yerini almış, bekliyor. 





Yarışın başlamasına daha var. Villa De Vinci Pizza restoranında yemek yiyip biz de yerimizi alıyoruz. Restoran çok şık, yemekler harika (20 €).




Eurosportta çok yarış izledik. Şimdi bunun parçası olmak çocukları çok mutlu ediyor. 


Starttan sonra arabaya doğru yürümeye başladık. Karşı kaldırımda çay içen bir grup vardı.


Eşim yüksek sesle "İnce belli bardakla çay içiyorlarsa Türk'türler" dedi:) Sesini de duyurdu. 


Bizi duyunca hemen çağırdılar sağolsunlar. Montgeron'da oturan iki Türk ailenin misafiri olduk böylece. 


Kaldırıma masa atıp çay keyfi yapıyorlarmış. Bize de ikram ettiler. Evlerine de davet ettiler ama finishe yetişeceğimiz için vedalaşıp Paris'e doğru yola çıkıyoruz.


Bitiş Şanzelize'de.


Paris'e geri dönüyoruz. 







İndigoparka park edip finali izliyoruz.


Bisikletçiler son 7 turu Louvre Müzesi, Şanzelize ve Zafer Takı etrafında atıyorlar. Dev ekranlardan da izlemek mümkün.






Yarışdan sonra hemen yakındaki Decatlon mağazasına gidiyoruz. Kocaman bir yer. Dolaşmak mümkün değil. Birkaç ihtiyacımızı alıp yola çıkıyoruz.


Yarıştan dolayı akşama kaldık. Akşam yolculuk yapmayı hiç sevmeyiz ama bugün böyle oldu.


Paris çıkışında Total'e uğrayıp yakıt alıyoruz. Burası ön ödemeli bir istasyon. Önce içeriye ödüyorsunuz, sonra pompa o kadar yakıt veriyor. Karışık.


Yağmur başladı. Bir daha da durmadı.


Otoban girişinde kart aldık, çıkışında 8,60 € ödedik.




Gece yolda iki araba bizi kornayla selamladı. Bir onlar öne geçti, bir biz. Her seferinde el salladılar. Hatta biri telefonunu cama dayayıp bize gösterdi. Telefon ekranında Türk bayrağı vardı. 


Zifiri karanlıkta telefonun aydınlattığı Türk Bayrağı!


Hayır, ağlamıyorum. Gözüme bir şey kaçtı.


En sonunda dayanamadılar, otobanda önümüze geçip sağda durdular. Biz de durduk.


Ispartalı abi-kardeş eşleriyle birlikte Fransa'dan  Luxemburg yakınlarındaki evlerine gidiyorlarmış. Bizi de davet ettiler sağ olsunlar.  Ama yağmur altında vedalaşıp yolumuza devam ettik. 


11. Gün:Luxemburg


Kahvaltıyı erken yapıyoruz. Benzin istasyonları çok kapsamlı. Birinden kahvaltılık alıyoruz. Burger Kingten de kahve alıyoruz.



Yollar rahat. Hava inanılmaz, 15 derece. 


Şoförümüz bize bir panaromik şehir turu yaptırıyor:)


Pont Adolphe Köprüsü şahane bir manzara sunuyor.



Ortalık oldukça sakin. Şehrin büyük bir kısmını turlayıp Remich Kasabasına doğru yola çıkıyoruz. 25 km ileride. Burası alışveriş cenneti:) Free shoplar var.


Mosel Köprüsünün yarısı Almanya, yarısı Luksemburg sınırlarında kalıyor. 




Arabayı nehir kenarına park edip biraz dolaşıyoruz.



Sonra kasabanın merkezine geçiyoruz. Park yeri sorun olmuyor (3 saat 1 €).


Yan yana iki dükkan görüyoruz. Kozmetik ürünler çok heyecanlı değil ama kahveler şahane:) Erime riskini göze alıp çikolata da alıyoruz. 


Turla gelen Türk turistler de buradan alışveriş yapıp otobüse yetişiyorlar. 


Aralarında konuşurken kimin hep otobüse geç kaldığını da öğreniyoruz:)



Kasabada çokça benzin istasyonu var. Dizel 0,95 €.


Şehrin girişinde Cactus Market var. Oradan da alışveriş yapıyoruz.  Hala yağmur yağıyor.





Ne alısan 1 €:)


9 km ileride Schengen var. 




Yol bir ara Alman sınırına girip tekrar Luksemburg'a girdi.


Nehir kenarına gelip Schengen Şatosunun bahçesine park ediyoruz. Ücretsiz:)






Şato 13. yüzyıldan kalmaymış. Otel olarak kullanılıyormuş.


Otelin hemen yanında Avrupa Müzesi ve  kafe var. Nehir kenarına iniyoruz.


Nehir kenarında bir turizm ofisi var. Çalışan çok yardımcı oluyor. Luksemburg-Almanya-Fransa sınırının nehrin içinden geçtiği noktayı gösteriyor. Broşürlerden veriyor.


Evet, burada da 3 ülke sınırı birleşiyor.




Ortalık sakin.


Bu anıtta Avrupa Birliğine üye ülkelerden gelenler, kendi ülkelerinin olduğu bölüme anahtar asmışlar. Biri bisiklet anahtarını komple asmıştı.


Ayrıca ülke bayrakları da var.




Kafenin menüsü iştah açıcı gelmiyor. Köprünün karşısında bir restoran buluyoruz.  Köprüyü geçince artık Almanya'dayız:)




Türk bayrağının asılı olduğu masaya oturuyoruz.


Güzel bir restoran. Garson kızımız çok ilgili. Domuz eti ile ilgili çekincelerimizi söylemiştik. O da patronuna iletmiş.


Böylece Osman Beyle de tanışmış oluyoruz:) Hakikaten restoranın diğer ismi Osman's Grillmiş:)


Sohbet ediyoruz. Ayran ve kahvelerimizi ikram ediyor sağ olsun.


Bu arada Stuttgart'ta kalacağımız kampinge mail atıp rezervasyon talep ediyorum. Eşim burayı da tr.camping.infodan bulmuş.


Yola devam...




Bugün Stuttgart'ta kalacağız. Hedefte Mercedes ve Porsche Müzeleri var. Ama Pazartesi günleri kapalı. Yarın gezeceğiz artık.


Yolda kahve molası veriyoruz. Yollar hep yağmurlu.


Bu yolda da bolca selam selektörü alıyoruz.


Stuttgart'a girince ilk dikkatimizi çeken, bisiklet sayısının azlığı oluyor. Oysa bayağı alışmıştık:)


Cannstatter Camping, bir festival alanında. Her yıl Eylül ayında büyük bir festival düzenleniyormuş. 


Eşim burada bize sürprizi olduğunu söylüyor. 68 € ödeyerek 18.00'de giriş yapıyoruz.


Odamızı görünce sürprizin ne olduğunu görüyoruz.





Odamız bir fıçı:)

Şoktayız. Bu fikre hepimiz bayılıyoruz.




Fıçı çok konforlu. Yatak bölümünün ve sedirlerin altı dolap. 


Yukarıdaki panel ısıtıcı. Kapının yanındaki duvarda tv de var. 


Yerleşip yağmur altında kahve keyfi yapıyoruz.







Yemek için dışarı çıkmak istemiyoruz. Resepsiyondan pizza siparişi veriyorlar. Fıçının önünde yiyoruz:)


Hemen karşıda çamaşırhane, wc ve duşlar var. Tertemiz. Mercedes Müzesi de yürüyüş mesafesinde. 


12. Gün:Stuttgart


Kahvaltıda demleme çay içmenin keyfiyle Mercedes Müzesine gidiyoruz. Önü park için uygun.





Müze 12 yaşa kadar ücretsiz. Daha büyük çocuklar 5 €, yetişkinler 10 €.


Asansörle yukarı çıkardılar. Asansörde at sesleri vardı. Espri yaptım, at arabasından başlayacak herhalde, diye.


Gerçekten öyle başladı:)






Spiral şeklinde döne döne alt katlara indik. Katlar tarihsel gelişim sürecine göre düzenlenmiş.


Otomobil, ticari araçlar, kamyon, itfaiye, yarış arabası, ambulans, otobüs, ne ararsanız var. Çocuklar bazılarına da bindiler. 







En son hediyelik eşya standına da uğrayıp çıktık.


İstikamet Porche Müzesi.




Buranın da kapalı otoparkı var (15 €). 


Giriş ücreti ise 4 €.


Biraz daha küçük bir müze. Malum çok model üretmiyor.


Girişinde de güzel bir kafe var. Kahve içip internete bağlanıyoruz.






Burada da tarihsel süreç anlatılıyor.






Bu müzeyi gezmek daha kolay.




Yarış arabalarından çokça vardı.









13'te sağanak yağmur altında yola çıkıyoruz.


Münih'ten geçerken Alianz Arenayı da görüyoruz. Orayı gezeli 1 yıl olmuş.




Münih çıkışında bir dinlenme tesisinde yemek yedik. WC fişlerini artık alışverişte kullanıyoruz:)


Avusturya sınırında 10 günlük vignet alıyoruz (10 €).




Slovenya vigneti de 7 gün 15 €.


Bir mola yerinden unlu mamül alıp devam ediyoruz. Alplerdeyiz.






Alplerden 8 tünelle geçiyor, burada ücret ödemiyoruz.


Çikolata molası verip devam ediyoruz:)




Bu sefer önümüzdeki tüneller için 11,5 € ödüyoruz.


Vignet kontrol gişelerini de geçince Ljbljana'dayız. 





Şoförümüzü durduramıyoruz:) Zagreb, Belgrad, Niş'e kadar devam ediyor.


Hırvatistan'a girerken 1 € otoban ücreti ödüyoruz. 


Yolda Türkiye'ye giden çokça gurbetçimiz var. Bu akşam onlar gibi seyahat ediyoruz:)


13. Gün:Niş


Bir dinlenme tesisinde Bookingten daha önce kaldığımız Rile Men Otelden rezervasyon yaptırmıştım. Niş'e gelince önce otele gidiyoruz. Bu seferki odamız daha güzel.


Niş'i artık biliyoruz.


Yürüyerek şehir merkezine gidip yemek yiyoruz. Kral Milan meydanında gezip arabayı alıyoruz. 


Tempo Centar adlı markete gideceğiz.




 Bu marketin özelliği duty free özelliğinde olması. Fiyatlar çok makul. Hatta duty freede dükkanı olalar buradan sepet sepet alışveriş yapıyordu. 


Artık otele dönüyoruz. Dünün yorgunluğunu atmak lazım:)




14. Gün:Niş-Ohrid





Sabah Ohrid'e doğru yola devam...


Arabayla Avrupa turu olabilir ama Balkanlar da ayrı güzel:)


Ohrid'e daha önce bu yoldan gitmemiştik.  Sırp ve Makedon gümrüğünden kısa sürede geçtik. 


Yoldaki benzin istasyonları çok güzel. Mutlaka bir kafe bölümleri var.


Yol üstünde Tetova'ya (Kalkandelen) girmek istiyoruz. Hep merak ederdik. 


O gün pazarı varmış. Hemen dalıyoruz.



Malum Tetova'nın balı meşhur:) Pazarda çokça Türkçe konuşan var. Anlaşmak problem değil. 


Tetova'dan sonra Gostivar'a da giriyoruz. %70'i müslüman. Güzel bir kayak merkezi de var burada. Ayrıca Vardar Nehri buradan doğuyor.


 

Çarşı merkezinde saat kulesi ve camii var. 




Oldukça bizden bir yer olduğu tabeladan da belli:) 


Sırasıyla Arnavutça, Türkçe ve Makedonca çeşmeci:)




Artık Ohrid'e yaklaştığımızı bu kamyondan anlamak mümkün.






Otelimiz Struga yolunda havuzlu bir otel: Vila Siva.  Ama havuz su borularındaki bir problemden dolayı boştu.


Odamız aslında 1+1 ev. Oldukça rahat. Göl manzaralı. 45 €. Rezervasyonumuz 2 gece.


Oradan doğru Restaurant Belvedere'ye. Özlemişiz:)





Pleskavitsanın üstüne kaymak eklemişler. 


Bu Ohrid'e 4. gelişimiz. Daha önceki seferlerde eşim St. Naum'a gitmeyi hep teklif etmişti ama biz yüzmeyi tercih etmiş gitmemiştik. Bugün yüzmeyince gidelim bari dedik.



Ve neler kaçırdığımızı görünce pişman olduk:)


St. Naum, Ohrid'in yukarısında, bir manastırın bulunduğu, gölün kaynaklarından birinin doğduğu şahane bir yer. 


Girişte otoparka arabayı bırakıp 50 Dinar ücret ödüyoruz. Bundan sonrası yürüyerek. 


Önce hediyelik eşya standları var. Sonra restoranlar başlıyor. En sonda da manastır var. 




Bu fotoğrafı tatlı için oturduğumuz restorandan çektik. Burada da mutlaka yemek yemek lazım. 






Gezinti tekneleri var.



Ağaçlar içinde manastıra doğru yürüdük. 


Bahçesinde tavus kuşları geziyordu.  Ayrıca Renault 4'ten birkaç tane vardı. 



Duvarlarına oturup gölü seyretmeye doyamıyoruz.



St. Naum'dan çıkıp yukarıya doğru devam ediyoruz. Eşim ileride Arnavutluk sınırı olduğunu söylüyor. Bi gidip bakıyoruz:)


Bu akşam gideceğimiz restoranı oğlum Tripadvisorden seçti. Kalenin altında göl kenarında Kaj Kanevche. 


Aslında mantıklı olan kalenin içine parkedip aşağı inmek ama park yeri bulamayınca mecburen merkezden yürüyerek geldik. 


Göl kenarından enteresan bir yolda yürüdük.




Tabi ki cevabi köfte.





Gölün üstündeyiz. Servis çok güzel. Müzik de var. 


(Fiyatlar hakkında genel bir kanı olsun diye söylüyorum. Yukarıdaki tabak 250 Dinar (4 €). Belverede'de ise; 170 Dinar (3 €).   Biz o akşam 1500 Dinar (25 €) hesap ödüyoruz.)



15. Gün:Ohrid


Tazecik büreklerle kahvaltı yapıp Golden Beach'e gidiyoruz. Burası St. Naum yolunda şahane bir plaj. 


Giriş ücreti ödenmiyor. Havuzu da var. Duş ve soyunma kabinleri de tertemiz. 







Öğle yemeği için Belvedere'ye gidiyoruz. 

Bu yıl bir değişiklik olmuş, belediye her yeri park yeri yapmış. Biz restoranın tam arkasındaki park yerine giriyoruz. 






Beef çorba ve Skopska salad. Piyanoda da bir sanatçı var.


Sonra tekrar Golden Beach.


Akşam yine Belvedere:) Burası bizim bir klasik. Gölün kenarında, yemekleri güzel, canlı müzik var.


Bu akşam peynir tabağı ile başlıyoruz.








Cevabinin yanında ayrıca tavuk da söylüyoruz. 





Hesap hep 20-25 € civarında. 


16. Gün:Ohrid


Ohrid'de bir gün daha kalmaya karar verdik. Ama bu otelden çıkış yapacağız.  Çünkü havuzdaki problem devam ediyor ve internet de sıkıntılı. 

Bu sabah kahvaltıyı Struga'da yapacağız. 15 km kadar ileride. 


Burası da göl kenarında. Bir börekçiye oturup kahvaltımızı ayranla birlikte yapıyoruz.

Burada epey dolaşıyoruz. Aquapark bile var. Arnavutluk sınırına doğru güzel plajlar da var. 


Ama biz yüzmek için Golden Beach'e dönüyoruz. 






Bugünkü otelimiz şehir merkezinde, yeni yapılmış: Apartment Lux. 35 €.  İki kardeş çok ilgileniyorlar. 


Bu akşam yine oğlumuzun tavsiye ettiği bir restorana gideceğiz.  Bunun için yine arabamızı merkeze park ediyoruz.





Merkez dediğim yukarısı. Ana cadde direkt burada bitiyor. Sol tarafında Belvedere, sırtında market ve kafeler var. Türk Sokağı da buraya yakın. 


Gideceğimiz restoran Kaneo, geçen gün gittiğimiz Kaj Kanevche'nin yanında.


Yine aynı yoldan yürüdük. Yukarıdaki kalenin altına doğru.

Bu restoran da çok güzel.




Ohrid'de hep bir dinlenme yeri olarak kaldık. Bu sefer de öyle oldu.  Sakin, yavaş, koşuşturma olmadan, güzel yemekler yiyerek şahane günler geçirdik. 


Kale civarındaki bu restoranları keşfetmekten dolayı da çok memnunuz.


Yemekler ve servis çok iyiydi.






Salata mutlaka var:)



17. Gün:Ohrid-Asprovalta


Sabah kahvaltısını Manastır'da yapmak üzere yola çıkıyoruz.


Yol üzerinde Resne var. Resneli Niyazi'nin Konağı da yol üstünde. Uğramamak olmaz:)


Sabahın erken saatleri. İstanbul'dan gelen bir tur otobüsü hareket etmek üzere. Çoğu inmemiş bile. Uyuyorlar:) Turun daha başında yorgunluktan bayılmışlar. 


İnmiş olanlar plakayı görünce bize sorular sordular. Aslında onlar da arabayla gelmek istiyorlarmış ama cesaret edememişler. Onlar Ohrid'e doğru yola çıkarken biz de konağa giriyoruz.







Hemen söyleyelim, konağın içinde tarihi ile ilgili hiç bir şey yok. Girişte seramik eserler sergileniyor. Görevli onları satmaya çalışıyor.


Resne'den sonra Manastır'dayız (Bitola). 


Şirok Sokağı malum buranın en işlek yeri. Atatürk'ün okuduğu Askeri İdadi, bu sokağın başında. Bahçesinde dolaşıyoruz.





İçini daha önce gezmiştik. Zaten bu Bitola'ya 3. gelişimiz.



Artık kahvaltı zamanı. 






Yunan sınırından geçiyoruz. Yollar otoban. Gişelerde 2.40 € ödeyip Asporovalta'ya geliyoruz. Rezervasyonumuz 2015'te kaldığımız Hotel Karatsis'de. 


Hatta bize aynı odayı veriyorlar:) 50 €.


Yüzmek için şehir merkezindeki plaja gidiyoruz. Arabayı bir sokak arasına park ettik.




Plajdan sonra da restoranlar var. Öğle yemeğini bunlardan birinde yiyip otele dönüyoruz.


Akşam için restoran seçmek çok zevkli. Önemli olan kalamar dolma yapan bir yer bulmak:) Buluyoruz da:




Yemekler inanılmaz.





Adı geçen kalamar dolma




18. Gün:Dönüş

Sabah plaja yakın bir pastaneden kahvaltılık bir şeyler alıp yola çıkıyoruz.





Bu güzergahta görmediğimiz bir Dedeağaç (Alexandroupoli) kaldı. 


Gişelerde 2.40 €'ya devam. 


Sınırı geçerken balcı görüyoruz:)





Yunan duty freesinden alışveriş yapıyoruz. Fiyatları oldukça uygun. Hediyelikler buradan:)




Az kaldı...



Türk gümrüğünden girmek için 4 gişeyi geçmek gerekiyor. Aslında uzun sürmüyor ama saat itibariyle gurbetçi yoğunluğuna denk geldik.  Biraz bekliyoruz ve yola devam.


Bu akşam Karacabey'de konaklayacağız. 

Eve daha yolumuz var...



NOTLAR:

1-Bu gezide toplam 2.500 € harcadık. 

2-En başta da yazmıştık, 18 gün sürdü. Kapıkule'den İpsala'ya 8.200 km yol yaptık.







18 yorum:

  1. TEK NEFESTE OKUDUM HARİKA BİR GEZİ YAPMIŞSINIZ.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel yorumunuza teşekkür ederiz. Çok mutlu olduk.

      Sil
  2. Mrblar
    Bide 10/07-05/08/2016 tarihleri arasında kuzel Almanya hariç diğer ulkeleri ve popüler şehirleri gezdik yon vermek adına sofya üzeri buda ve prag, orta Almanya belçika lier ve bruksel paris bordo Bilbao Madrid valencia barca ve Fransa rivierası san remo genoa pisa roma venedik moena zurih vaduz munih ljubljana zagreb belgrad sofya üzeri memleketimiz. Harika anı biriktirdik. Bu sene de polanya kuzey Almanya danimarka ve britanyayı kapsayan yeni bir planımız var. Aracı calaiste bırakıp feribotlla geçeceğz europcardan araba rezervasyonu yaptık. Sonuç olarak bu işe bulaşan bir turdan döner dönmez bir sonrakini planlar. Gez ve anı biriktir. Gezen herkese selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ooo maşallah 12.000 km civarında gezmişsiniz. Gitmeyi düşündüğümüz İspanya hakkında tecrübelerinizi öğrenmek isteriz. Gerçekten de yeni güzergahları planlamanın keyfi bir başka:)

      Sil
    2. Evet tam olarak 12347 km.
      Ispanya harika ötesi bir yer. Kuzeyi (bask bölgesi) başka bir güzel,orta bolgeler Madrid başka. Valensiya ve barca tarafı efsane.Sevilla ve cebeli Tarık tarafı için başka bir gezide portekizi ekleyerek gezeceğiz.muhtemelen uçak+kiralık araç formülü olacak. Size İspanya için söyleyebileceğim ilk şey otoban yerine otoyolları kullanmanız özellikle Bilbao Madrid ve valensiya rutunda çok rahat.valensiya barca arası barçaya yaklaştıkça yoğunluk artıyor,yoğunluk artığını görünce paralı yola girmenizi tavsiye ederim. Yemek olarak çok zengin bir bölge. Heryerde tapas barlar var ve atıştırarak doymak için harika seçenek. Barselona'da ise harika deniz ürünleri deneyimi yapabilirsiniz. Madrid ise başka bir keyif ancak aşırı sıcak (temmuz olunca) uyamayan şehir. Meydanlar geceyarısı daha kalabalık. İspanya gidilesi ve görülesi bir yer.
      Onal ailesi

      Sil
    3. Verdiğiniz değerli bilgilerden dolayı çok teşekkür ederiz. Gitmediğimiz ama düşündüğümüz bir destinasyon. Bu yazki planınız efsane. Dönüşte deneyimlerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın:) Her şey gönlünüzce olsun...

      Sil
  3. bu kadar bilgiyi böyle bir plan yapmaya çalışanlar için şuraya bırakmışsınız ya elleriniz dert görmesin. harika iş çıkartmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederiz. Yazımızda işinize yarar notlar bulduysanız ne mutlu bize...

      Sil
  4. merhabalar,
    ailecek araba ile 20 günlük avrupa turuna çıkmayı planlıyoruz gidecek olduğumuz yerler arasında rome,floransa,pisa,san marino,venedik,innsbruck,munih,nernberg,prag,viyana,budapeşte,viyana,belgrad,nice,milano yer almakta.Gittiğimiz yerlerde çadır kampı yapmayı düşünüyoruz buralarda bana önerebileceğiniz uygun fiyata ve güvenli kamp alanları söyleyebilir misiniz?Ayrıca gezi esnasın da mutlaka görmeniz gereken yerler veya dikkat etmemis gereken unsurlar var mıdır?bu konuda yardımcı olursanız çok sevinirim en kısa sürede yanıt vermeniz dileğiyle iyi günler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Saydığınız şehirlerde hep otelde kaldık. Sadece Venedik'te Jolly Campingte bungalovda kaldık. Çok güzel bir kampingti. Öneririz. Kamp için tr.camping.infoya bakabilir, beğendiğiniz kampingleri kendi sitelerinden de inceleyebilirsiniz. Yalnız bazılarında çadır yeri olmayabilir. Ona dikkat etmek lazım. Güzergâhınızda Bulgaristan vignet, Sirbistan otoyol ücreti, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Avusturya vignet, Fransa ve İtalya otoban ücreti istiyor. Vignetleri sınırı geçer geçmez almak lazım.
      Gezilecek yerler konusunda Tripadvisor incelenip ilgi alanlarına göre seçim yapılabilir. İyi tatiller dileriz:)

      Sil
  5. kaç kişi gittiniz onu atladım ben sanırım 2500 toplam tutar değil mi kişi başı değil

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İki çocuk iki yetişkin olarak seyahat ediyoruz. Evet, toplam tutar 2500 € :)

      Sil
  6. Merhabalar ben Erhan öğretmen bu haziran bir çılgınlık yapıp Opel Astra hb arabamız ile 2 buçuk yaşındaki oğlum 10 yaşındaki kızım ve eşimle Avrupa turuna çıkmak istiyorum tüm temmuz ayı boyunca çadırı mı alıp mı gitmek daha ekonomik veya sizin görüşleriniz benim için çok önemli veya kaç gün dolaşalım yanımıza kaç euro alalım bizim ilk deneyimimiz olacak sizlerin tecrübelerinizden yararlanmak istiyorum şimdiden teşekkürler gezen aile

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Erhan Öğretmenim. Gmail ile cevabımızı yayınlamayı epey bir süre başaramadık:) Biraz geç oldu bu yüzden.
      Tatil anlayışı çok öznel bir durum. O yüzden kesin bir cevap vermek zor:) Ama Avrupa'da çok güzel kampingler olduğunu söyleyebiliriz. Biz bir kaç kez bungalovlarda kaldık. Bir festivale falan denk gelmezseniz yer problemi yaşamazsınız. Camping info sitesinden haritaya bakarak kamp seçebilirsiniz.
      Nakit miktarını bilemem ama yurt dışında geçerliliği olan bir kredi kartı çok iş görür.
      Süre olarak kısa bir plan ancak yol yorgunluğu olur. 3 veya 4 hafta bizce uygun bir süre. İyi tatiller dileriz:)

      Sil
  7. Biz ailece ilk defa araba ile avrupa turu niyetine girdk, çok faydalı ve yol gösterici olmuş paylaşım. Rica etsem tr.camping.info dışında tavsiye edebileceğiniz kamp siteleri varsa paylaşır mısınız? Biz 1.5 ve 10 yaşında 2 çocukluyuz kampinglerde bungalov olanlarınbulmaya çalışıyoruz. Sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Hakan Bey. Bungalov olan kamp aramak için booking iyi bir adres. Buradan oldukça güzel kampingler bulabilirsiniz. Sevgiler...

      Sil
  8. Ne güzel yapmışsınız.Bizimde alicek arabayla yurtdışı gezisi yapmak gibi bir hayalimiz var.
    İnşallah bizde cesaret eder yurtdışıni gezeriz.
    Yazınız çok güzel olmuş,elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederiz:) İnşallah sağlıklı günlerde gezersiniz.

      Sil