26 Ağustos 2015 Çarşamba

İZMİR- SELÇUK (MART 2013)


                       


Oğlumuzun İzmir'de Uzay Kampına katılacak olmasını bir hafta sonu tatili olarak değerlendirmek istedik. 







Cuma sabahı yola çıktık. Afyon çıkışında Özdilek'te mola vermeye karar verdik. 






Uzun zamandır burada durmamıştık. Geçen zamanda tesis gözümüze biraz küçük göründü. Aslında marketi, çocuk oyun alanları ile yeterliydi. 

Belki de yeni tesisler daha büyük yapılıyordu. Çay eşliğinde simit yedik. Marketinden çocuklara dergi aldık.

Çocuklar uyuyunca İzmir'e kadar başka mola vermedik. 


                                        


Baharın tüm güzelliğini yol boyunca gördük.



Oğlumuzu Gaziemir'deki uzay kampına bıraktık. Oradan güneye doğru devam ettik.




Otobandan mı, yoksa eski yoldan mı gitsek diye düşündük, eski yolda karar kıldık. Gaziemir'den sonra yaklaşık 70 km. sonra Selçuk'taydık.






Selçuk'a girişte sağda bir tepenin üstündeki kale insanı çarpıyor. Selçuk'la ilgili araştırma yaparken kalesi ile ilgili bir şey okumamıştım, görünce şaşırdık.





Adettendir diye şehrin girişinde akan suların altından geçip arabamızı yıkadık.




Öğretmenevini aramaya başladık. Telefonla tarif aldık. Selçuk'u geçince sağdaki Opetten U dönüşü yaptık, karşı yöndeki Opetten ilk sağa girip tekrar sağ yapınca küçük, sevimli bina karşımıza çıktı.







Lobisi oturma odası tarzında döşenmişti. Çok hoşumuza gitti. Sabah yoldan aramıştık. Yer varmış. 


Genelde Meslek Yüksek Okulunda kalan öğrenciler konaklıyormuş. Burada bir kişi (öğretmen) oda-kahvaltı 25 TL idi.

Tüm odalar 3 kişilik olarak döşenmiş. Bina gibi odalar da eskiydi. Ama temizdi. Sabah çıkıp akşam gelen biri için yeterli geldi bize. 


Eşyalarımızı yerleştirip lobiye indik. Aklımızdaki sorulara tüm personel birlik olup ilgiyle cevap verdiler.








Şehir merkezini bir dolaşalım dedik. Öğretmenevinin hemen arkasındaki caddeden şehir merkezine yönelince Turizm Meslek Lisesi'nin Uygulama Otelini gördük, girdik. 



Bina daha yeniydi. Odalar da daha iyi tefriş edilmişti. 2 kişi 90 TL, sonraki her bir kişi 15 TL imiş. Bir dahaki sefere değerlendirmek üzere aklımıza yazdık.


Çarşı oldukça küçük. Akşam yemeğini yemeği planladığımız Selçuk Köftecisi'nin yerini tespit ettik. 

Cumartesi günleri bu sokağa pazar kuruluyormuş. Gideriz diye konuştuk ama gezecek o kadar yer vardı ki pazarı kaçırdık. 






Selçuk Köftecisi'ni bize öneren kişi, "tüm ünlüler orada yiyor" demişti. Küçük bir lokanta. 


Yörede çöp şiş meşhur diye biz de çöp şiş sipariş ettik. Lezzetliydi ama çöp şiş sayısı oldukça azdı. İki çorba, piyaz ve dört Çöp şiş 59 TL tuttu.



Kahvaltıyı öğretmenevinde yaptık. Zeytin, peynir, domates, yumurta, tereyağ ve baldan oluşan bir açık büfesi vardı. Zaten büyük otellerde de sadece bunları yediğimiz için sorun etmedik. 


Personel çok ilgiliydi. Kahvaltıyı hazırlayan hanım "size taze ekmek getirmek için fırına gittim" dedi. Gerçekten ekmek sıcacıktı.  





İlk durağımız Efes. Şehir merkezinden İzmir yönüne doğru sağa dönünce 3 km ötede. 


Biz ettik, siz etmeyin: Efes'in iki girişi var. Biri tabelaların sizi götürdüğü alt kapı, bir de kendi çabanızla bulacağınız üst kapı. 


Aslında biz internetteki uyarıları okuyarak gitmiştik ama yine de önemsemedik. Önemsemek lazımmış. Yukarıdan girerseniz ekstra yokuş çıkmak zorunda kalmıyorsunuz. Selçuk'ta gezecek çok yer olduğu için enerjinizi tasarruflu harcamış oluyorsunuz. 


Peki arabanız yukarıda, siz aşağı kapıda kaldınız. O n'olucak? Bunun için taksileri ve faytonu kullanıp arabanıza ulaşabilirsiniz. 


Aşağı kapıda araba için 8 TL ödedik. Girişte müze kartı kullandık. Giriş ücretini bilmiyorum.







İlk olarak karşımıza büyük tiyatro çıktı. 24.000 kişi kapasiteliymiş. 

Basamakların bazıları onarılmış ama eski dokudan uzaklaşılmış. Yine de iyi durumda. Yabancı turistler akustiği kontrol etmek konusunda ısrarlılar. 

Sahnede her dilden şarkı duymak mümkün.





Bu yolun solunda kent uzanmaya devam ediyor. 






Yukarıdaki kütüphane, en iyi durumdaki yapılardan biri. 

Onun hemen yakınında üstü kapatılmış Yamaç Evleri var. Efes kentinin zenginlerinin oturduğu evlermiş. Üstü kapalı olduğu için onları gezmek için ayrıca ücret ödemek gerekiyormuş (15 TL). 

Biz bu ayrımı kınadığımız, kendi ülkemizdeki bir yeri gezmek için iki ayrı ücretlendirmeye karşı olduğumuz için girmedik. Gireni de pek görmedik.




Tabi bir sokağın hemen kenarına yapılmış ve bir duvarla gizlenmiş meşhur umumi tuvaleti gezmeden olmaz. Eskiden herkes buraya oturarak poz veriyormuş. Bu nedenle olsa gerek etrafı iple çevrelenmişti. Kimse oturamıyordu:)





Efes, oldukça kalabalıktı. Galiba yabancı sayısı, Türklerden fazlaydı. Yukarıda bahsettiğim yokuşun başına gelince tırmanacak epey yolumuz olduğunu gördük ama pes etmedik. Yokuşun başında dinlenirken bu kediyi gördük.






Tüm yapılar hakkında kulaklıkla bilgi almak mümkün. Biz girişte broşür sormuştuk. İngilizce bir broşür verdiler. Ama onda da Efes'teki yapılarla ilgili bilgi yoktu. Biz de hepsindeki bilgi plakalarını tek tek okuduk.







Yokuştan kastettiğim buydu:) Tam karşıdaki kütüphane, soldaki üstü kapalı yer Yamaç Evleri. Arkada diğer yapılar, bir de daha küçük bir tiyatro var. Oradan da çıkış yapılabiliyor.

Efes'ten çıkınca Pamucak 3 km. O tarafa döndük. Amacımız sahile inmekti. Ama sahile ulaşan tüm yollar kapatılmıştı. Vazgeçtik. Karnımızda acıkmaya başlamıştı, Şirince'ye doğru yöneldik. 

Şirince için şehir merkezinden İzmir yolundan sağa döndük. 8 km'lik bir yol. Ama çok virajlı ve dar. Yavaş yavaş köye doğru tırmandık.

Köyün girişinde muhtarlığın otoparkı var. Ama biz köyün içindeki otoparkı tercih ettik. 

Zaten arabayla her yere gidemiyorsunuz. Yol sizi zorunlu olarak diğer otoparka çıkarıyor. Orası daha merkezi. Otopark ücreti 5 TL. 



Otoparka giderken Ege Sofrası'nı gözümüze kestiriyoruz. Masayla ilgilenen kişiye "Ege Bey" diye seslenilince lokantanın adının "Ege Bölgesi'nden kaynaklanmadığını anlıyoruz. 

İki saç böreği sipariş ediyoruz. Kocaman saç börekleri geliyor. Ardından yaprak ve lahana sarmalarının tadına bakıyoruz. Sonra bir musakka ve bir kuşbaşı ızgara geliyor. 

Ekmek de şahane, kendini yediriyor. Hesap 60 TL geliyor. Yemekler şahane, ilgi de öyle.




Köy tamamen turizme yönelmiş. Her taraf hediyelik eşya standları, restaurant ve kafeler ile şarap satan dükkanlarla dolu. 

Anladığımız kadarıyla köylüler fiyatlara bir standart getirmiş. Her şey herkeste aynı fiyata. 


Evleri çarşıdan çok güzel görünüyor. Yürüyerek çıkmak lazım. Ama kızım "yoruldum" sinyalleri vermeye başlıyor. Dönerken ona papatyalardan bir taç alıyoruz. 


Kızım öğretmenevinde dinlenirken biz de Meryem Ana Evi'ne gitmeye karar veriyoruz. Bunun için Aydın yönünde kenti 10 km kadar geçiyoruz. Sağda dağın tepesinde radyo vericileri var. Onun hemen altında olduğuna göre bizi yine dolambaçlı dağ yolları bekliyor. Ama bu sefer yol daha geniş. 

Yolda Meryem Ana heykelini görüyoruz. Ama gidiş yönünde park edecek bir yer yok. Bu yüzden dönüşte fotoğraflamak daha mantıklı. 

Yine araba için 8 TL ödüyoruz. Bu ücretler belediyeye gidiyormuş. İyi bari.

Meryem Ana Evi, bir ormanın içinde. Her taraf çok bakımlı. Hz. Meryem'in burada yaşadığına inanılıyor. Hristiyanlar için bir hac yeri.




Ev, üç küçük bölmeden oluşuyor. daha önce iki Papa tarafından ziyaret edilmiş. İçeride Hristiyanlar dua edip mum yakıyorlar. 







Evin hemen yanında bir tören alanı düzenlenmiş. Etrafı çevrelenmiş, girilemiyor.











Bahçede küçük bir Meryem Ana heykeli var. Çıkışta iki kafe görüyoruz. Aşağısı uçurum. 


O güzel manzara eşliğinde birer cappuccino içiyoruz. Cappuccinoyu çok seven oğlumuz aklımıza geliyor.


Ev dışında bizsiz ilk defa kalıyor. Boğazımız düğümleniyor. Dönüyoruz. 



Dönüş yolunda Selçuk böyle görünüyor. Bu kadar küçük bir yer. 






Bu sefer heykeli çekmek için duruyoruz.

Öğretmenevinde bir soluklanıp tam kadro devam ediyoruz. Efes Müzesi'nin tadilat nedeni ile kapalı olduğunu biliyoruz. Ama şansımızı bir denemeye karar veriyoruz.

Müze, Efes yolunda. Kapalıymış. Orada bir de turizm danışma ofisi var. Efes Antik Kentinde bulamadığımız broşürler için uğruyoruz. Ama o da kapalı. Kapısında hafta sonları kapalı olduğu yazıyor. 

Hafta sonları ziyaretçi akınına uğrayan bir yer için ilginç bir uygulama, söyleniyoruz. Ama kızım "burada çalışanlar da hafta sonu tatile gidecekler. Tabi kapalı olur" diyor. Peki.


Müze için girdiğimiz yoldan devam ediyoruz. Hemen karşımızda İsabey Camii. 1375 yılında Aydınoğlu İsabey tarafından yaptırıldığını öğreniyoruz. 




Bir çok leyleği havada görüyoruz. Yaşasın!


Cami, ibadete açık. Avlusu ve ibadet alanı küçük, iyi korunmuş.




Hemen bir dakikalık mesafede Saint John Kilise'si var. 

Oradan da Kaleye geçiliyordur diye düşündük. Çünkü aynı düzlem üzerindeler. 


Yine müzekartla girdik, yine broşür bulunmuyordu. Turizm danışmadakiler de tatilde!







Kiliseye bu kapıdan giriliyor. 





Kilise, bölüm bölüm genelde oldukça iyi durumda. İncil yazarı St. John'un mezarının olması nedeni ile ayrıca önem atfediliyor.


Karşıda kaleyi görünce heyecanlanıyoruz. Ancak oradaki çalışmalar bitmemiş, o tarafa geçemiyoruz. Büyük hayal kırıklığı! Sadece surlarını görebiliyoruz.







"Çöp şiş Ortaklar'da yenir" sözünü çok duyduğumuz için Aydın yönünde yola koyuluyoruz. 


İlk hedefimizde 15 km. ötedeki Çamlık beldesi var. Oradaki Açık Hava Tren Müzesi'ni gezeceğiz. 


Çamlık'a girince solda müzenin tabelasını görünce orada sanıyoruz. Ama ilerde sağda olduğunu küçük tabeladan anlıyoruz. 








Girişte kişi başı 5 TL ödüyoruz. Özel bir müzeymiş. Müzekart işe yaramıyor.   

Kocaman bir bahçeyle karşılaşıyoruz. Her tarafa raylar döşenmiş, lokomotifler yerleştirilmiş.

En eski lokomotif 1800'lü yılların sonundan kalma. Daha yenilerde var (47.000, 56.000, 57.000'likler). Trenlerin tekerlek sayılarına göre isimlendirildiklerini daha sonra öğrendik.



Sadece lokomotif değil, demiryolu adına herşey var. Su kuleleri, kantarlar, makasçı yeri, hareket memurunun meşhur yeşil (geç) tabelası bile var.







Atatürk'ün gezilerinde kullandığı vagonu da bu müzede. Çalışma salonu, yatak odası, banyosu var.

Müzede tren ruhuna uygun bir de restaurant yapılmış. Henüz hizmete girmemiş gibi duruyordu.


Müzeyi tamamen gezmek bayağı bir zaman alıyor. Ortaklar'a doğru devam ettik. 


Yolun sağında ve solunda çok sayıda çöpşişçi var. İnternet araştırmasında iki isim öne çıktı:Necati'nin Yeri ve Somuncu Baba. 


Necati'nin Yeri Aydın yönünde. Biz U dönüşü yapıp gideceğimiz yöne döndük ve o yöndeki Somuncu Baba'yı tercih ettik. 


Önce sıcacık lavaşlar, peynir ve tereyağ geldi. Ayranı da zorla ikram ediyorlar. Garson 3 porsiyon çöp şiş getirmeyi teklif etti. 4 kişi bitirmekte zorlandık. 





Ertesi gün kahvaltının ardından İzmir'e doğru yola çıktık.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder