10 Mayıs 2024 Cuma

ARABAYLA OHRİD- METEORA-ATİNA (2023)

                                    

Ağustos ayının başında nereye gitsek, tartışmasını doyasıya yaşadık. Beyler Ohrid isterken biz hanımlar ısrarla karşı çıktık, yeni destinasyonlar deneyelim dedik. En nihayetinde eşim orta yolu bularak, Ohrid'e Atina ekleyerek her iki tarafın da gönlünü etti.

Haziran'daki Nea Vraşna seyahatimizde İpsala yoğunluğu feciydi. Bu sefer korka korka gittik İpsala'ya. Ama bir baktık, biz ikinci aracız. Yurt dışı çıkış harcını internet bankacılığından ödemiştim. Burada 15 günlük yeşil sigortayı yaptırdım. Aslında aklıma da gelmişti, 1 aylık mı yaptırsam diye ama boşluğuma geldi. 

Yunan sınırında biraz bekledik.


Sonra tanıdık, bildik yollar.



Yunan otobanlarında belirli aralıklarla gişeler var. Denk geldikçe 1-2 Euro ödedik. Asıl ödeyeceğimiz ilerideymiş, tabi o zaman bilmiyorduk:)



Bu seyahatte eşim Gevgeli'den geçen bir rota çizmiş. Geçen yıl Karadağ dönüşünde burada konaklamış, çok sevmiştik.

Gevgeli, hemen Yunan-Makedon sınırının kenarında. Günlük giriş çıkışların da yoğunluğuyla sınırda biraz bekledik. Eşim Bookingten iki katlı bir binanın alt katından bir ev seçmiş. Çok geniş ve rahattı ama internet sıkıntılıydı.

Yemek için geçen yıl da gittiğimiz ve çok beğendiğimiz Boko Restorana gittik. Eşim eliyle koymuş gibi buldu. Yemekler ve servis yine nefisti.



Kızımızın klasik spagettisi ve tavuklu risotto.




Bu salataya bayılıyoruz.




Sabah yine eşimin bulduğu bir fırından börek aldık. Yöre halkının rağbet gösterdiği bir yerdi, sıra bekledik. 

Makedon yolları değişkendi. 


Sonra ver elini Ohrid. Ohrid'deki evimiz bahçe içinde iki katlı bir binanın üst katında. 1+1, oldukça rahat. İnterneti de süper:) Ev sahibimiz İtalyan. Çok sevdiğimiz Golden Beach'in hemen yanında, yürüme mesafesinde. Biz yürümedik tabi:)

Ohrid'de 4 gün kaldık. Defalarca konakladığımız bir yer. Günleri tek tek değil ama genel olarak yazayım:

Yemekler için daha önce konakladığımız bölgedeki yerel bir restorana iki defa gittik. Türk sokağındaki restoranları denedik. Geçen seneki kaba tutumlarından dolayı Belvedere aklımıza bile gelmedi. 

Malum buraların cevabisi meşhur.



Sembolik olarak bu fotoğrafı bulabildim:)

Bir tane daha buldum.





Gerek yemek yemek gerekse gezmek için Ohrid merkeze sıkça gittik.



Böyle göl boyunca yürüyüş alanları var.





Ara sokakları da çok güzel.


Malum Ohrid Gölünün incileri meşhur.

Aşağıdaki meydan çok popüler. Restoran, kafe, market her şey var.



Aşağıdaki ahşap yol çok sevdiğimiz Kaneo ve Kanaviçe Restoranlara gidiyor.


Ama maalesef geçen zamanda bu iki restoran da çok popüler olmuş. Çok önceden rezervasyon gerekiyormuş artık. Bu sefer kısmet olmadı maalesef.

Gölde denizaltına benzeyen bir gezinti teknesi yapmışlar.



Burada St. Naum için ayrı bir yer ayırmak lazım. Bence Ohrid'deki en güzel yer. Burada yüzebilir, gezebilir, yemek yiyebilirsiniz. 



Evet, burası gerçek.


Girişteki geniş otoparka sembolik bir ücret ödeniyor ve böyle bir yol başlıyor. Devam edince önce restoranlar, sonra da manastır geliyor.




Eşim burada yüzmeyi tercih etti. Onu plajda bırakarak biz manastıra doğru yürüdük. 


Tavus kuşlarının arasında fotoğraf çekerek geri dönmeye başladık.

Aşağıdaki kaynağın başında eşimi gördük. Yüzerek buraya kadar gelmiş.




St. Naum dönüşü eşimin görmek istediği bir seyir terası vardı. Dağa doğru baya bir tırmandık. Ama manzara muhteşemdi.



Otelimiz de tam aşağıda, ormanın içinde.


Manzara güzel ama yolu çok maceralı.


Tabi Golden Beach'e de ayrı bir başlık açalım. Burası bizim çok sevdiğimiz bir plaj. Göle girişi kolay. Havuz, kafe, duş, rahat bir otoparkı var. Halka açık bir plaj. Şezlong, şemsiye rahatlıkla kullanılıyor.





Ohrid böyleydi. Artık Atina'ya doğru yola çıkacağız. Eşim bir sürprizi olduğunu söyledi. Hadi bakalım.

Bu güzergahta Bitola'da kahvaltı yapmayı seviyoruz.

Tabi önce Atamızın okuduğu Manastır Askeri İdadisini bir kere daha ziyaret ediyoruz.


Hemen okulun yanından başlayan Şirok Sokak:


Burada Makedon böreği ile kahvaltı yapıyoruz. Ohrid'de de tüm kahvaltılarımızda da bu börek vardı:)


Atina yolu bir süre tanıdık yollardan devam ediyor.


Sonra böyle sakin bir yol.




Ve bu güzel yoldan sonra eşimin sürprizi karşımıza çıkıyor:




Biz cahil faniler ne bilelim, Meteora'daymışız:) Aslında fotoğraflar tanıdık ama hangi ülkede olduğunu muhtemelen bilmiyorduk:)


Sevgili şoförümüz, tatilin başında "aşina yerlerle yeni yerleri harmanlayacağım size" vaadinde bulunurken burayı da kastediyormuş bize.

Kalambaka, küçük, sevimli bir kasaba. Otelimiz bölgenin en eski, bilinen otellerinden. Otele yerleşip yürüyerek öğle yemeğine çıktık.


Hemen çarşı merkezindeyiz zaten. 

Yemekten sonra gençler dinlenmeyi tercih ettiler. Biz de eşimle beraber havuza indik, yüzdük, güneşlendik.


Gezmek için sabırsızlanıyoruz ama akşam üstünü beklemeliyiz. Çünkü gezimizi gün batımı ile bitirmeliyiz.

Artık akşam üstü oldu. Resepsiyondan bir harita vererek izahat yaptılar.

Meteora'nın meşhur kayalar üzerine yapılı manastırları için güzel bir yoldan yukarı çıktık.

Güzergahta 6 tane var. Harita yardımı ile altısını da gezdik. İşte böyle bir yer:




Yollar böyle çok güzel. Hepsine gitmek çok kolay oldu.

Kaya blokları tabi milyonlarca yıllık ama manastırlar 10. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlanmış.

Aşağıdaki Büyük Meteora Manastırı.


















Manastırların bazılarının yolla hiç bağlantısı yok. Teleferikle ulaşımı sağlıyorlar.






Bölgeye arabayla, bisikletle, yürüyerek gelenler olduğu gibi karavanla gelip kalanlar da vardı. 

Gezmekten ve fotoğraf çekmekten çok keyif aldık. Biraz da kızımızın objektifinden fotoğraflar paylaşalım:






En nihayetinde akşam olurken yüzlerce insan bir seyir terasında güneşin batışını beklemeye başladık. Ama hava bulutluydu, göremedik tabi.




Tekrar köy içinden geçerek şehre döndük.

Hemen otelimizin karşısında restoranlar sokağı var. Eşim onlardan birini belirlemiş. Tam bir Yunan tavernasıydı, bayıldık.


Izgaralar da, mezeler de çok güzeldi. Bi sorayım, fotoğraflarını çeken var mı?

                                                     

Akşam kayalıkları ışıklandırmışlar. Otelin otoparkından muhteşem görünüyordu. Onları da kim çekti acaba? (Tabi ki eşim çekmiş.)





Benim de hayatım zor:) Herkesten fotoğraf toplayarak yazıyorum.


Tatlı yiyecek halimiz yoktu ama sabah otelin hemen önündeki pastaneyi görünce doğrusu pişman olduk. Çeşitler harikaydı.

Artık Atina'ya doğru yol alıyoruz. Bu seyahatte bizi en heyecanlandıran destinasyondu. Tabi Meteora'dan haberimiz olmadığı için.


Muhteşem insan, eşim, Atina'nın kalabalığından biraz uzak ama 2 metro istasyonuna da yakın bir ev planlamış. Evi kolaylıkla bulduk. Bahçesinde otoparkı var. Ev sahibi ile Kalambaka'da iken yazışmış, dış kapıdaki kutunun şifresini öğrenmiştik. Anahtarları böyle aldık, çıkarken de öyle bıraktık. Bu yöntemi kışın Lugano Gölünün kenarındaki rezidansta görmüştük.


Eve yerleşir yerleşmez metro istasyonuna gittik. Hemen karşısında belediyenin otoparkı vardı. Sembolik bir ücrete arabayı oraya bıraktık.


24 saatlik metro kartı kişi başı 4 Euro. Makinalardan kredi kartı ile aldık. Girişte ve çıkışta kartı okutmak gerekiyor.


Bugün artık gün bitiyor. Şöyle bir dolaşalım diye tarihi şehir merkezine gittik. İneceğimiz yeri eşim ve oğlumuz belirledi. Oğlumuz İtalya'da çözmüş bu işi. Oysa benim için metro, hala karmaşık bir bulmaca:)



Oooo, meydan ne kadar kalabalık. Epey gezdik. Yarın için Akropolis'in girişini, gişelerini keşfettik. 



Plaka, bir restoranlar bölgesi. Akropol'a çok yakın. Bana Belgrad'daki Skadarlija Sokağını hatırlattı. Yan yana bir sürü restoran. Biz aç olmayınca burada dolaşıp metroyla eve döndük.



Sabah erkenden metroyla yola çıktık. Pazar günü belediyenin otoparkı kapalı olduğu için arabayı evde bıraktık. Anlayamadım bir bağlantı ile bir durakta hat değiştirerek olay mahalline vardık:)



Turistler genelde biletlerini online aldığı için bilet kuyruğu kısa sürdü. 

Akropolis, "yüksek şehir" anlamındaymış. Burada malum Pantheon Tapınağı başta olmak üzere birkaç tapınak ve tiyatro var:







Parthenon tadilattaydı.



Atina'da balkon ve çatılardaki ağaçlar dikkatimizi çekmişti. Akropolis'ten görünen Atina manzarasında da bu apartman bahçeleri görünüyor.









Girişin aksi yönünde çıkış var. Oradan inen patikanın sonunda Akropolis Müzesi var.


Buradan sonra 2004 Atina Olimpiyatlarının yapıldığı stada gittik.



Kapalıymış, içini gezemedik ama bahçesinde dolaştık.



Buradan sonraki gezi noktası bizi şoka uğrattı.



1896'da yapılan ilk olimpiyatların yapıldığı stat. Arabayı karşısındaki bir dönel kavşağa bıraktık:)


Bıraktığımız yer de çok ilginçti:


Atinalılar, seviyor bu apartman bahçeciliğini.


Stat, Atina'da çok sevdiğimiz yerlerden biri oldu.




Hemen karşısında da şu heykel var:




Buradan zor ayrıldık. Sonra ara sokaklardan geçip nereye gitmiştik acaba, bi sorayım:)


Akropolis'i uzaktan görmek için gidilen meşhur tepeye gittik. Bölgedeki tek otomobil bizimkiydi. Genelde tur otobüsleri vardı. 


Buraya akşam da gelmeye karar vererek limana gittik. 


Limandaki acentalardan çok bilgi aldık. Adadan adaya atlamalı bir planımız vardı. Mümkün olduğunu gördük.


Buradan tekrar tepeye çıktık. Gerçekten akşam da çok güzel görünüyor:




Artık mahallemize dönüyoruz. Dün akşam bir pastane keşfetmiş ama kapalı olduğu için oturamamıştık. Bu sefer yakaladık ve portakallı, şerbetli tatlı başta olmak üzere birçok tatlı aldık. Kahvaltı için de bir şeyler aldık.


Sabah Selanik'e doğru yola çıktık. Yolun tamamı otoban. Ama adım başı gişelerde para ödeye ödeye yol aldık:) Toplamda 40 Euro ödemişiz. Vay be.


Selanik'te güzel, minnak bir eve yerleştik. Altında güzel bir kafe. Yerleşip çıktık. 


İlk durak Atamızın evi. 


Saat itibariyle bu sefer evin içine girmedik.


Akşam yemeği için eşim bir han içindeki çok beğenilen bir restoranı seçmiş.

Şehir merkezinde, gündüz alışveriş kalabalığının içinde bir yer. 



 

Çok kalabalıktı, başka bir restoranda yedik.

Kaldığımız evin altındaki kafede yorgunluk kahvesi içerken yan masadaki devamlı müşteri bizimle Türkçe konuştu. Ailesi Türkiye'den geleli çok olmuş. Hatta kendisi Yunanistan'da doğmuş. Ama Türkçesi çok iyiydi. Yunanistan'daki Türk şarkıcılar, şarkıları hakkında sohbet ettik.


Sabah yol üzerinde eşim bir pastane belirlemiş. Bougatsa adlı meşhur bir börek varmış, burası da bu böreği çok iyi yapıyormuş. Gerçekten enteresan bir insan. Yine güzergahımızda başarılı bir yer denk getirdi. Gittik aldık, tabi. 

Kavala'nın da içine şöyle bir baktık. 


Geleneksel Kavala alışverişimizi yaptık.

Sınır inanılmaz kalabalıktı. Son dönemde iki tarafta da hep böyle bir yoğunluk oluyor. Sonunda başardık:)



Bu tatilde de eşim bizi şaşırtmayı başardı. Meteora gibi değişik bir destinasyonu, Atina gibi yolumuzun hiç düşmediği tarihi bir yeri, bildik yerlerle harmanlayarak güzel bir tatil rotası oluşturdu.


Bu tatilden 2 hafta sonra küçük bir Belgrad, Zagreb, Venedik seyahatimiz oldu ama kısa sürdüğü için sadece birkaç fotoğraf eklemekle yetineyim:



Sloven sınırından girince yollar böyle güzelleşiyor ve yeşilleniyor. Yol çok keyifli akıyor.



Resmi bir tatil nedeniyle Venedik'te uçak gösterisi vardı. Venedik Film Festivali de başlamıştı. 




Bu küçük tatilin notunu da buraya düşmüş olalım:)









 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder